Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere bir çok ülkenin kayıp oranını doğru ve sağlıklı bir şekilde belirleyemediğini belirten Merter, ‘Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Corona virüsünün ölüm oranını Şubat ayında %2 olarak vermişti. Bu oranın daha o zaman sadece anlık bir fotoğraftan ibaret olup gerçek durumu yansıtmadığı belliydi. Nitekim örneğin SARS salgını için de ilk başta ölüm oranını %1,8 olarak vermişlerdi. Halbuki nihai oran % 9,6 idi. Hızlı artış gösteren bir salgında yeni vakaları da hesaba katıp ölüm oranını hesaplarsanız zaten matematiksel olarak yanlış bir sonuç elde edersiniz. Yapılanda tam olarak buydu. Onun yerine bilimsel bir kuruluş olan ve küresel hastalık analizi yapan MRC daha gerçekçi bir bakış sunmuştu ve ölüm oranını tahmin etmenin çok zor olduğunu ama %1 ile %10 civarında olabileceğini açıklamışlardı. Dünya Sağlık Örgütü salgın ile ilgili dünyaya gerekli uyarıları zamanında yapmadığı için ABD Başkanı Trump’ tan eleştiri almıştı. Dünya Sağlık Örgütü’nün ölüm oranı konusunda açıklamaları bu çerçevede de görülüp eleştirilebilir. Bu durum bugünün rakamlarını incelediğimizde daha açık görülmektedir’ diye konuştu.  

‘Kayıplarda kullanılan hesap önemli’

Hızla yayılmakta olan bir salgınla ilgili kesin verilere ulaşmanın çok zor olduğunu belirten Merter, ‘21 Mart’ta dünyada şimdiye kadar toplamda 171.241 kişi Corona virüsü nedeniyle hayatını kaybetti. Bu da %6,85’lik bir ölüm oranına tekabül ediyor. Türkiye’de de salgın 2.140 kişimizin vefat etmesine yol açarak %2,35’lük bir ölüm oranını oluşturmuş durumda. Tabi bu hesapları sadece anlık bir fotoğraf gibi görmemiz gerekir. Nihai ölüm oranını da sadece tahmin etmeye çalışabiliriz. Alman bir bilim adamına göre de daha gerçeğe yakın ölüm oranı tahmin etmek için bugünün ölü sayısını 10 gün önceki vaka sayısıyla karşılaştırmak daha gerçekçi bir sonuç vermektedir. Dünya için bu yöntemle hesap yaptığımızda ölüm oranı %11,27’ye çıkıyor. Türkiye için ise bu hesapla %4,55 oranında bir ölüm oranı çıkmakta. Tabi dünyada bu istatistiklere nerdeyse bütün ülkelerde sadece testleri pozitif çıkmış kişiler dahil edilmekte olduğunu da unutmayalım. Test edilmemiş, ya da test edilmiş ama sonucu negatif çıkmış ama semptomlar bakımından pozitif görünen kişiler bu rakamlarda görünmemektedir. Bu konuda sadece Belçika aykırı bir şekilde dikkat çekmektedir’ diyerek sözlerini şöyle sürdürdü;   

(New York'ta morglar yetmediği için soğutucu tırlar kiralanmış)

Neden Belçika COVID-19 salgını konusunda dünyanın en yüksek ölüm oranına sahip?

Bir milyon kişiye düşen 503 ölüm sayısı konusunda şimdiye kadar Belçika negatif rekoru elinde tutuyor. İspanya’da bu oran 446 ve İtalya’da 391. John Hopkins Üniversitesi’ne göre ölüm oranı Belçika’da %14,6 ile korkutucu bir şekildedir.

İspanya’da bu oran %10,4 ve İtalya’da %13,3. Belçika Başbakanı Sophie Wilmés bunu şu şekilde izah ediyor: Belçika en yüksek şekilde şeffaflığa önem vermektedir. Belçika şüpheli bütün ölümleri bu orana dahil etmektedir. Yani görebiliyoruz ki Belçika dünyanın aksine ölüm oranı tespitinde daha farklı bir sistemi uygulamakta. Örneğin semptomlar taşıyıp ama test sonucu negatif olan kişiler istatistiğe dahil edilmektedir.

‘Gerçek veriler konusunda şeffaf olmak gerekir’

ABD‘de New York eyaleti de şimdi geçmişe dönük 11 Mart’tan itibaren bu konuda daha gerçekçi sayım metodunu benimsedi. Yöntem değişikliğinden sonra eyalette 3.778 vefat eden kişi daha istatistiğe dahil edilip toplam ölü sayısı bir an 11.000 ölüye sıçradı. Çin de salgın konusunda gerçek rakamları vermediği konusunda ağır eleştiriliyordu. Bu eleştiriler sanki etkili oldu. Çünkü son günlerde Çin Wuhan için şeffaflaşma olarak ölüm oranlarını düzeltip % 50 arttırdı. Ayrıca bu düzeltmeyi yaptıktan sonra Çin, Avrupa’yı aynı konuda eleştirmeye ve şeffaf olmaya çağırdı. Bu yeni ve daha şeffaf sayma yöntemi dünyanın her yerinde uygulansa ölüm sayısı ve oranı ne olurdu acaba? Ama sonuçta gerçekler her ne kadar ürkütücü de olsa bununla yüzleşmekten başka çare de yoktur. Gerçeğin kötü bir huyu vardır; çabuk ortaya çıkar. Sonuçta er geç, ülkelerdeki salgın öncesi ölüm ve hastalık istatistikleri bu yılın rakamlarıyla karşılaştırıldığında gerçekler ortaya çıkacak. Bu durum Fatih Sultan Mehmet bir zamanlar söylediği “Gerçek, çoğu zaman karartılır; fakat hiçbir zaman sönmez” cümlesini akla getirebilir. Bu çerçevede istatistik, şüphesiz ki olayların olma olasılıklarını inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bu bilim dalına saygım olduğunu da ifade etmek isterim. Sonuçlar verilerle değişebilir, bu verilerin nasıl hesaplanacağı konusunda da bakış açıları farklı olabilir. Muhtemelen hangi hesap ve metodun daha doğru olduğunu da zaman gösterecek.  ABD’li yüksek yargıç Louis Brandeis istatistikler için ünlü bir sözü bu yazımdan dolayı hatırlatmak isterim: Üç çeşit yalan vardır; yalan, kuyruklu yalan, istatistik.

FİDAN UĞUR-KENT YAŞAM

Editör: Haber Merkezi