90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde bir ilk yaşıyoruz. Son 11 yılda din, ahlak, şeref gibi kavramlar üzerinden siyaset yapanların ve onların yol arkadaşlarının bugün geldikleri nokta ibretliktir.
Kuşkusuz, AKP iktidarını temellerinden sarsan “yolsuzluk” ve “rüşvet” iddiaları yenilir yutulur cinsten değildir.
Aynı şekilde iktidarı devirmek adına “intikam” ve “hesaplaşma” duyguları ile piyasaya sürülen ahlaksız kasetlerde o derece iğrenç, mide bulandırıcıdır.
Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var ki, birbirlerini alt etme uğruna her yolu mubah görenler, bugünlere uyum içinde, omuz omuza, el ele yürüdüler.
Artık öyle bir hale geldi ki, eskiden herkesin yakındığı “derin devlet” yapısını bile geride bırakacak “paralel devlet” sisteminin inşa edildiği konuşulur oldu.
Dershanelerin kapatılması olayı ile yaşanan tartışmalı süreçte, devlet kurumlarının nasıl pay edildiğini de iktidara yakın çevrelerden öğrendik.
Cemaatin “taleplerinin geri çevrilmediğini” Rusya dönüşü bizzat Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarından öğrendik.
Milletin yüzde 50’sinden oy alan bir hükümet elindeki devlet gücünü, devletin kademelerini sırf iktidarını sürdürmek uğruna birileri ile paylaşmışsa sonuçlarına katlanacaktır.
Devlet geleneklerini alt üst eden bu paylaşım sisteminin öncelikli mağlubu AKP hükümetidir.
76 milyonu ilgilendiren asıl konu ise, ortaya çıkan “yolsuzluk” ve “rüşvet” olaylarıdır.
4 bakan ve 3 bakan oğlunun adının geçtiği yolsuzluk soruşturmasında ortaya atılan iddialar oldukça ağır. Ancak hükümetin tavrı da en az iddialar kadar vahim.
Olayı ortaya çıkaranlar tek tek sürgün edilerek, görevden el çektirilerek cezalandırılıyor.
Savcılar, emniyet ve basın üzerinde baskı kurularak olayın örtbas edileceği izlenimi veriliyor.
Umarız böyle bir girişimde bulunulmaz aksi halde bu durum dikta rejiminin ilanıdır!
Deste deste paralar havada uçuşurken, belgeler ve görüntüler ortalığa saçılmışken, soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet mensuplarından hesap sormak gerçeklerin açığa çıkmasını istememektir, suça ortaklıktır.
Yolsuzluk soruşturması dosyasında adı geçen bakanlar, bakan çocukları, işadamları ve bürokratlar bu millete hesap vermeyecekler mi?
İçişleri Bakanı’nın oğlu ve Halk Bankası müdürünün yatak odalarındaki 6-7 tane para kasasının, çuvallar dolusu paranın, ayakkabı kutularına saklanmış yüzmilyonlarca doların hesabı sorulmayacak mı?
Rüşvet aldığı iddia edilen bakan kimdir ve bu rüşveti ne karşılığında aldı?
Adeta topraktan milyon dolarlar fışkırırken, “yolsuzluk” ve “rüşvet” iddialarına her gün yenileri eklenirken olay örtbas edilemez hale gelmiştir.
Mızrak çuvalı delip geçmiş, çuvalda ne varsa ortalığa dökülmüştür, dökülecektir!
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu olarak değerlendirilen soruşturma şeffaf bir biçimde yürütülmeli, iddialar tek tek incelenmeli, adı geçen rüşvet çarkının içinde yer alanların mal varlıkları araştırılmalı, ucu kime kadar giderse gitsin suçu sabit olanlardan da hukuk çerçevesinde hesap sorulmalıdır.
AKP hükümetinin böylesine büyük bir kamburla yoluna devam etmesi oldukça güçtür.
Bakanlara sahip çıkarak bir süre daha hükümette kalabilir ama bu durum AKP’nin işini daha da zorlaştıracaktır. Yapılması gereken ilk iş yolsuzluk soruşturmasında adı geçen 4 bakanın istifasını istemek ve sonrasında erken seçime gitmektir.
Türkiye’nin normalleşmesi ve devlet düzeninin sağlıklı bir yapıya dönüşmesi için erken seçim kaçınılmazdır.