Yerel seçimle ilgili yaptığı konuşmasında, “CHP olarak biz İstanbul’da 52,4 oy vermiş olan "hayır" bloğunun tümünün desteğini alarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanmak istiyoruz. Bununla ilgili de iktidarın İstanbul’u nasıl kötü yönettiği noktasında çalışmalarımız var” diyen Gökan Zeybek kötü yönetimle ilgili iddiasına yönelik şu örneği verdi;

“2017 yılında İstanbul’da 580 bin hanenin suyu, 420 bin hanenin de doğalgazı ödenemeyen borç nedeniyle kesildi. Bir belediyenin borç ödenmediği için vatandaşının suyunu kesme hakkı var mıdır? Ya da kış gününde doğalgaz parasını ödeyemediği için vatandaşın gazını keserek onu soğuğa, suyunu keserek de kirliliğe ve sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum etme hakkı var mı? Zaten bir şehirde 580 bin ailenin suyu, borç ödenemediği için kesiliyorsa, bu olay ülkenin ne kadar kötü yönetildiğinin en açık göstergesidir.”

Aynı zamanda CHP Sarıyer Belediyesi ve İBB Belediye Meclis Üyesi olan Gökan Zeybek sorularımızı şu şekilde yanıtladı:

‘KUTUPLAŞMA SORUNU ÇÖZÜLMELİ’

 -Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Türkiye’de şu an için demokrasi sorunu var. Hukukun üstünlüğü ilkelerinden hızla uzaklaşılıyor. Ayrıca ülkede yaygın bir kutuplaşma var ve bu kutuplaşmayla toplum giderek etnik, bölgesel inanç ve cinsiyet üzerinden inanılmaz bir biçimde ayrışıyor. Türkiye’nin bu kutuplaşma ile ilgili sorunu çok hızlı çözmesi gerekiyor. Bu çok ciddi bir problem. Bunun yanında ülkede son altı yıldır insanların milli gelirden aldığı payın artmaması, yani orta gelir tuzağı olarak nitelediğimiz kişi başına düşen milli gelirin azalması nedeniyle de toplumun, özellikle de orta sınıfta fakirleşme süreci yaşanıyor. Bu da beraberinde sağlık ve eğitim sorununu getiriyor. Bunun yanında tabiki bir de Kürt meselesi var.

-Tecrübeli bir siyasetçi olarak öneriniz nedir?

-Türkiye’de son on yıldır siyaset, inançlar ve kimlikler üzerinde yapılıyor ki bu da Ortadoğu coğrafyası ile içli dışlı olan ve kendi coğrafyasının dışındaki bütün bölgelerde etnik problemlerin yaşandığı bir ülke için son derece ciddi riskler taşımaktadır. Balkanlar  etnisite yüzünden paramparça oldu. Kafkasya etnik çatışmaların çok yoğun yaşandığı bir bölge. Ortadoğu deseniz zaten kimlikler üzerinden, din ve inançlar üzerinden büyük bir savaşın ve çatışmanın içinde. Suriye ve Irak ciddi bir şekilde parçalanma sürecinde. Türkiye’nin kendisini bunların dışında görmesi son derece yanlıştır. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün devrimlerinin altında yatan, Kuvva-i Milliye ruhu, Misak-ı Milli sınırları içindeki vatanın bölünmez bütünlüğü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan ‘bütün yurttaşlara Türk Milleti denir’ sözü, ülkeyi bir ve bütün olarak tutma düşüncesidir. Bunun mutlaka sürdürülmesi gerekir.

"CEMAATLERİN DEVLET İÇİNDE KÖK SALMALARINA İZİN VERİLMEMELİ"

-İktidar değişirse sorun çözülür mü?

-Tabiki bu zihniyetin de değişmesi gerekir. 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin tarikat ve cemaatler tarafından kuşatılmasının nasıl sonuçlar doğurduğunu çok iyi ortaya çıkardı. Tarikat ve cemaatlerin zaten ağırlıklı olarak uluslararası istihbaratlar tarafından yönetildiğini biz zaten biliyorduk. 15 Temmmuz’da da Fetullah Gülen cemaatinin nasıl çok uluslu güçlerle, emperyalistler tarafından kullanılarak, devletin içine sızdığı, devletin önemli bilgi ve belgelerini bu biçimde deşifre ettiği ve Türk Ordusu’nu  zayıf düşürmeye çalıştığını gördük. Devletin içindeki aydın ve yurtseverlerin şu ya da bu gerekçelerle devletten uzaklaştırıldıklarını yaşadık. Ancak AKP’nin, FETÖ’yü oluşturan Fetullah Gülen cemaatini devletten uzaklaştırırken, bizce en az onlar kadar tehlikeli olan başka cemaatlerin devletin içinde kök salmasına izin vermemesi gerekir.

‘BORÇTAN DOLAYI SU KESİLİR Mİ?’

-2019 yerel seçimi için İstanbul için ne düşünüyorsunuz?

Biz İstanbul’da 52.4 oy vermiş olan hayır bloğunun tümünün desteğini alarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanmak istiyoruz. Bununla ilgili de iktidarın İstanbul’u nasıl kötü yönettiği noktasında çalışmalarımız var. İstanbul’da 2017 yılında 580 bin hanenin suyu borcundan dolayı kesildi. 420 bin hanenin de borcundan dolayı doğalgazı kesildi. Bunu topladığımızda aşağı yukarı bir milyonun üzerindeki hanenin suyu ve doğalgazının kesildiğini görüyoruz. Neden insanlar borcunu ödeyemez de suyu, doğalgazı kesilir? Ya da çağdaş bir ülkede borcundan dolayı su kesilir mi?

‘BUNA KİMSENİN HAKKI YOK’

Vergi borcunu yatırmayan esnafın dükkanını kapatmıyorsunuz, devlete olan kredi borçlarını ödemeyen insanların işyerlerini kapatmıyorsunuz veya borçları affediliyor. Ama iki ay üst üste yüzer liralık borcunu yatıramadığı için, yani yüz seksen liranın üzerinde borcu olan evin suyunu kesiyorsunuz. Bir belediyenin, borç ödenmediği için vatandaşının suyunu kesme hakkı var mıdır? Ya da kış gününde doğalgaz parasını ödeyemediği için vatandaşın gazını keserek onu soğuğa, suyunu keserek de kirliliğe ve sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum etme hakkı var mıdır? “Biz geldiğimizde İstanbul’da su problemi vardı onu çözdük” diyorlar, ama 580 bin haneyi 4’le çarparsanız 2 milyon 250 bin insan yapar. 16 milyonluk bir kentte 2 milyon 250 bin insanın, suyunu keserek, onların çocuklarını leğende yıkanmaya, abdestini de ibrikle almaya mahkum ediyorsunuz. Buna kimsenin hakkı yoktur..!

‘YATIRIMLARIN BİTİRİLMESİ GEREK’

-Mevlet Uysal geldikten sonra İBB’de değişen bir şey oldu mu?

-Büyükşehir Belediyesi’nce başlamış olan projelerin bir kısmının iptal edilmesi, yatırım planlanan projelerin durdurulması ve İstanbul’un daha düşük profilde yönetilmesiyle ilgili bir karar alındı. Çünkü zaten İstanbul, borçları yüzünden yatırım yapamaz bir belediyeye dönüştü. 2014 yılında İBB’nin borcu 2 milyar TL’ydi. Bu borç 2015’te 6 milyar, 2016’da ise 10 milyar TL’nin üzerine çıktı. 2017 sonunda da 14 milyar TL’nin üzerinde borcu olan bir belediye ile karşıkarşıya kaldık. İBB doğrudan halka dönük olan yatırımlarının önemli bir kısmını artık tahvil ihracı veya yabancı ülkelerde eurobond cinsinden borçlanma ile yapabiliyor. Ancak ilginç olan başka bir şey var, ihalesi yapılmış ve başlamış olan, toplam yatırım tutarı 4 milyar TL’nin üzerindeki projeler de durduruldu. Bunların cayma bedeli de 400 milyon TL. Bu bedeller de İBB’nin sırtına bir yük olarak geldi. Temel nokta şu; İstanbul kenti artık yaşanamaz hale geldi.

"İBB'NİN YATIRIMLARINDA YAVAŞLAMA VAR..!"

İstanbul’da temel ulaştırma yatırımlarında yavaşlama var. Durdu demiyorum yavaşlama var. Oysaki İstanbul’da özellikle raylı sistem yatırımlarının hız kesmeden devam etmesi, hatta bazı önemli diğer kalemlerdeki yatırımlarının ertelenerek ulaştırma ile ilgili yatırımların kısa sürede bitirilmesi gerekiyor. Raylı sistemlerle halen günde 2 buçuk milyon insan taşınıyor. Oysa bu rakamın hızla 10 milyonun üzerine çıkması, hergün 10 milyon yolcunun raylı sistemle taşınması gerekiyor.

‘BİNA YENİLEMEK KENTSEL DÖNÜŞÜM DEĞİL’

-Kentsel dönüşüm neden yapılamıyor?

-Çünkü kentsel dönüşümü şehrin bir planlaması olarak görmüyorlar. Dünyanın bütün ülkelerinde kentsel dönüşüme bir kentin yeniden planlanması, yeniden daha sağlıklı, daha yeşil, ulaştırma problemlerinin çok iyi çözümlendiği ve orada yaşayan vatandaşların orayı terketmeden yeni yaşam alanlarında ikametlerini ya da işlerini devam ettirdikleri bir plan bütünü olarak bakılıyor. AKP ise kentsel dönüşüme bina yenilenmesi olarak bakıyor. İki üç binanın, dört binanın yıkılıp yerine bir bina yapılması olarak görüyor. Bu nedenle başarılı olma şansları yok.

Sarıyer’de ise başından beri halktan yana bir projeyi öngörmediler. 2981 sayılı İmar Affı Yasası’yla mülkiyet hakkını kazanmış olan yurttaşlarımızın öncelikli olarak mülkiyetinin vatandaş lehine sokak rayiç bedelleri üzerinden tahsis edilmesi gerekirken bir türlü buna yanaşmadılar. Mülkiyet meselesini çözemeyen bir büyükşehirin kentsel dönüşümü yapmasının zaten mümkün olmadığını da belirtmek gerekir. Biz Sarıyer’de, mahalle dernek ve koopretatifleri, üniversiteler ve meslek odalarıyla yoğun bir çalışma yaptık. Ama halkın kabul ettiği kararlar, meclis gündemine bile getirilmeden belediyesine iade edildi. İBB, sosyal demokrat bir belediyecilik anlayışıyla yönetildiğinde 6 ay içinde mülkiyet meselesi çözülür ve bir yıl içinde de bütün bu mahallelerin imar planları yapılarak, insanlarımızın çağdaş, sağlıklı mekanlarda yaşaması sağlanabilir.

"NÜFUS ARTIŞINI ÖNLEYİCİ TEDBİRLER ALINMALI"

-Aşırı nüfus yoğunluğu nasıl önlenecek?

-Kendi nüfus artışı ve göçle birlikte İstanbul’un nüfusu her yıl 260 bin artıyor. Suriyelileri, Afganları, Pakistanlıları, Özbekleri, Tacikleri falan katmıyorum. İstanbul bir dünya kentidir ve burada milyonun üzerinde yabancı da yaşayacaktır elbette. Buna engel olmak mümkün değil. Asıl mesele İstanbul’da neden yeni üniversite kurulması için izin veriliyor? Neden özel üniversite için devlet binaları tahsis ediliyor? Neden özel üniversiteler için Anadolu’nun göç veren illeri teşvik kapsamına alınmıyor? Neden İstanbul’da organize sanayi bölgelerinin yapılması konusundaki çalışmalara devam ediliyor? Niçin İstanbul’un tarım alanlarının, su havzalarının imara açılması için yeni plan çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılıyor? Bir kente eğitimi yüklerseniz, sağlığı yüklerseniz, iş sahlarını yüklerseniz elbetteki nüfus artar.

-Bu saydıklarınızın hiç birinin burada yapılmaması mı gerekiyor?

-Elbette ki..! Neden insanlar saç ektirmek için, ameliyat olmak için İstanbul’daki hastanelere geliyor? Niçin bu hastaneler teşvik kapsamında İstanbul’un dışındaki illere kaydırılmıyor? Neden bütün fuarlar İstanbul’da yapılıyor da Anadolu’da yapılması için teşvik edilmiyor? Eğer İstanbul taşınamaz bir nüfusa ulaştıysa, yapmanız gereken tek bir işlem var o da nüfusu artırmamak için bu kenti cazibe merkezi olmaktan çıkarmaktır. Demokratik ülkelerde insanlara yasaklama ve kısıtlama koyamazsınız. Çünkü insanlar karnının doyduğu, iyi eğitim aldığı, iyi sağlık hizmeti aldığı, yaşam koşullarının daha cazip olduğu yerlere doğru göç ederler. Bu nedenle özel üniversitelerin İstanbul’da kurulmasının kesinlikle önlenmesi, büyük iktisadi işletmelerin de İstanbul’un yakın çevresinde konuşlanmasının bir plan dahilinde engellenmesi gerekir.

-Kanal İstanbul projesi de var, o konuda ne düşünüyorsunuz?

-Kesinlikle yanlış bir proje. Yapılma şansı da yok. Yapılacak olan Küçükçekmece Gölü’nü bir Haliç haline getirmektir, onun etrafında bir miktar daha sulak alanın oluşturulacağı bir projedir bana göre. Çünkü 60 milyar dolar üzerindeki bir maliyetten söz ediliyor. Böyle bir maliyeti ülkenin sanayi, teknoloji ve endüstriyel gelişimine harcamak yerine, gayrımenkul yatırımlarına harcamak doğru değil.

-Türkiye’de önümüzdeki günlerde baskın bir seçim olur mu?

-Olmaz. Erken seçim olmaz. Yerel ve genel seçim ile cumhurbaşkanlığı seçimi zamanında yapılır.

‘İSTANBUL PLANLI YÖNETİLMEYİ HAK EDİYOR’

-CHP’nin tüzük kurultayı partide ne gibi farklılıklar yaratacak?

-Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminin Anayasa değişikliğiyle değişmesinden dolayı CHP tüzüğünün de buna uygun hale gelmesi lazım.  Cumhurbaşkanının yüzde 50’nin üzerinde oy alarak seçilmesi gerekiyor. Tüzükte buna ilişkin hükümlerin getirilmesi lazım. Ayrıca üyelik hukukuyla igili bazı düzenlemeler gelecek. Bir de başarılı çalışmalar yapan kadın kolları ve gençlik kollarının tüzükteki yer ve konumlarıyla ilgili düzenlemeler olacak. Bu arada örgütten gelen talepler doğrultusunda seçilmişler arasında ya da yönetim kademesinde bir aileden birden fazla kişinin yer almamasıyla ilgili düzenleme yapılabilir.

-CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu “İstanbul’da seçimi 5 puan farkla alacağız” diyor, bunu neye dayanarak söylüyor?

-Bunu ben de söylüyorum. İstanbul’u 5 puan farkla biz alacağız. Çünkü AKP artık İstanbul’u yönetemez bir hale geldi. Yaşlı ve yorgun bir kadroları var. İstanbul için önerecek herhangi bir projeleri kalmadığı için de artık bu seçimi kaybedecekler. İstanbul artık planlı bir şekilde yönetilmeyi hak ediyor. Zaten bir şehirde 580 bin ailenin suyu, borç ödenemediği için kesiliyorsa, bu olay ülkenin ne kadar kötü yönetildiğinin en açık göstergesidir.

- Siyasete yıllarını veren biri olarak politikadaki hedefiniz nedir?

-Sarıyer’de yaptığımız ve çok da başarılı olan bir projeyi İstanbul genelinde hayata geçirmeyi çok istiyoruz. Bunun için de bir çalışma grubu oluşturduk, yolumuza devam ediyoruz. Kişisel olarak, CHP tarafından, AKP’nin İstanbul’daki 25 yıllık iktidarı sona erdirildikten sonra sosyal demokrat anlayıştaki bir belediyecilik hizmeti sırasında üzerime sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Bu konuda da bilgi ve deneyimimi mutlaka sürece aktaracağım. Partide şu veya bu göreve gelirim diye de özel bir düşüncem hiç olmadı. Partiye çalışmaya devam ederiz, koşullar nereye taşırsa orada görev yaparız. CHP’nin vicdanı, değer yargısı çok güçlüdür, çalışan herkesin hakkını eninde sonunda mutlaka verir. Ayrıca PM’de teknik üniversiteleri bitirmiş yönetici sayımız az, bu nedenle partideki teknik konularda daha fazla sorumluluk üstleneceğim. 2019 yılında İstanbullu vatandaşlarımız 25 yıldır yaşadığı bu iktidarın yönetim anlayışından kurtulacak ve halktan yana bir iktidar İstanbul’da mutlaka kurulacak.

Tuncay DAĞLI- Kent YAŞAM

Editör: Haber Merkezi