25. ve 26.Dönem AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, “Posta Kutusu 213 – Diyarbakır” belgeseliyle Türkiye’nin konuşulmayan geçmişine, ertelenmiş yüzleşmelerine ve susturulmuş tanıklıklarına ışık tutuyor.

Basın Platformu olarak Florya Atatürk Köşkü TBMM Tesisleri’nde düzenlenen kahvaltı programında, 25. ve 26.Dönem AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu ile bir araya geldik. Diyarbakır Cezaevi’nden “Posta Kutusu 213 – Diyarbakır” belgeselinin ortaya çıkış sürecine uzanan bu uzun söyleşide Miroğlu; devlet, toplum, askerler, mahkûmlar ve aileler üzerinden şekillenen ortak travmatik hafızaya dair çarpıcı ve sarsıcı değerlendirmelerde bulundu.

Miroğlu’na göre bu belgesel bir ideolojik anlatı ya da taraflı bir siyasi metin değil; yüzleşilmedikçe derinleşen acıların toplumsal hafızadan silinmediğini hatırlatan güçlü bir çağrı.

“BURASI BİR CEZAEVİ DEĞİL, SİSTEMATİK BİR HAFIZA KIRIMIYDI”

Diyarbakır Cezaevi, yıllar boyunca çoğunlukla kimlikler ve ideolojik pozisyonlar üzerinden tartışıldı. Ancak Orhan Miroğlu’na göre asıl mesele, yaşananların insani boyutunun göz ardı edilmesiydi.

“Mağdurun kimliğine, etnik kökenine ya da mezhebine bakarak adalet kurulmaz. Diyarbakır Cezaevi de bu yüzden gerçek anlamda konuşulamadı. Bu ülke Sivas’da onlarca aydının katledildiği Madımak’ın müze olması için 40 yıl beklediyse, sebebi de budur.”

Miroğlu, Diyarbakır Cezaevi’nin yalnızca içeride kalan mahkûmların değil; orada görev yapan askerlerin, dışarıda bekleyen ailelerin ve bütün bir toplumun hafızasında derin yaralar açtığını vurguluyor. Ona göre burası, bir cezaevi olmanın ötesinde sistematik bir hafıza kırımı mekânıydı.

“POSTA KUTUSU 213”: ASKERLERİN DE SESİ YOKTU

Nihat Tanrıkulu Mert Ali’nin Gecesinde Konuştu: Para Tek Başına Her Şeyi Çözemez
Nihat Tanrıkulu Mert Ali’nin Gecesinde Konuştu: Para Tek Başına Her Şeyi Çözemez
İçeriği Görüntüle

Belgeselin adını aldığı Posta Kutusu 213, Diyarbakır Cezaevi’nde görev yapan askerlerin aileleriyle kurabildiği tek temas noktasıydı. Askerlerin kişisel adresleri yoktu; tüm mektuplar bu posta kutusunda toplanır, buradan dağıtılırdı.

“Bir askere sordum: Aileniz burada nasıl bir yerde görev yaptığınızı biliyor muydu? ‘Hayır’ dedi. Kimse bilmiyordu. Askerlerin de sesi yoktu.”

Miroğlu’na göre bu sessizlik tesadüfi değildi. Askerler de sistemin içinde sıkışmış, konuşamayan, anlatamayan ve çoğu zaman psikolojik olarak çöken bireylerdi. Belgeselde yer alan, üzerinde Atatürk pulu bulunan sararmış 40 yıllık bir zarf, bu sessizliğin ve bastırılmışlığın en çarpıcı simgelerinden biri olarak öne çıkıyor.

“PSİKİYATRİK RAPORU OLMAYAN ASKER NEREDEYSE YOKTU”

Belgesel, Diyarbakır Cezaevi’nde yalnızca mahkûmların değil, görev yapan askerlerin de ağır travmalar yaşadığını gözler önüne seriyor.

“Orada görev yapan askerlerin tamamının psikolojisi çökmüştü. Psikiyatrik raporu olmayan tek bir asker yok denecek kadar azdı. Bu sistem herkesi yaraladı.”

Miroğlu, askerlerin yaşadıklarının uzun yıllar boyunca görünmez kılındığını, anlatılmadığını ve adeta yok sayıldığını ifade ediyor. Belgeselin en güçlü yanlarından biri de bu çift taraflı travmayı insani bir dille görünür kılması.

FAİL MECLİS’E GELDİ: YÜZLEŞMENİN AĞIR YÜKÜ

Belgeselde yer alan en sarsıcı bölümlerden biri, Diyarbakır Cezaevi’nde işlenen cinayetlere dair yapılan yüzleşmeler. Altan Bey’in babasının öldürülmesine ilişkin dosyada, kendisini fail olarak tanımlayan kişi Meclis’e getirildi.

“Kendini sorumlu görmüyordu ama işkenceden 6 yıl 8 ay ceza almıştı. Bu ülkede yüzleşmeler hep ertelendi.”

Bu anlatım, yalnızca bireysel bir suç hikâyesi değil; devletin, yargının ve toplumun yıllarca ertelediği bir hesaplaşmanın ağır yükünü de gözler önüne seriyor.

MECLİS’TE YARIM KALAN YÜZLEŞME

Orhan Miroğlu, milletvekilliği döneminde TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda Diyarbakır Cezaevi’ne ilişkin özel bir alt komisyon kurulmasını sağladı. AK Parti, CHP ve HDP’li milletvekillerinin yer aldığı bu çalışmada yaklaşık 2 bin 700 tanık dinlendi, 1979–1984 yıllarını kapsayan kapsamlı bir medya taraması yapıldı ve 50 sayfalık detaylı bir rapor hazırlandı.

Ancak 2018 yılında alınan erken seçim kararı nedeniyle bu rapor kamuoyuna açıklanamadı.

“Bu rapor açıklanamadı ama mesele kapanmadı. Bu belgesel, o yarım kalan yüzleşmenin devamıdır.”

Whatsapp Görsel 2025 12 16 Saat 15.27.38 3Fea2D0B

CEZAEVİNİN DÖNÜŞÜM ÖNCESİ HÂLİ: 68 SAATLİK SESSİZ KAYIT

Diyarbakır Cezaevi 2023 yılında boşaltılmadan önce Miroğlu, hiçbir kurumsal destek almadan iki görüntü yönetmeniyle birlikte cezaevinin içinde 68 saatlik 4 K çekim gerçekleştirdi.“Dönüşüm sonrası nasıl bir hâl alacağını bilmiyoruz. Ama öncesine dair en güçlü görüntüler benim arşivimde.

Belgeselde bunları bilinçli olarak sınırlı kullandım.”

Bu kayıtlar, cezaevinin dönüşüm öncesi hâlini belgeleyen en nadir ve en güçlü arşivlerden biri olarak öne çıkıyor.

“Konuşan kafalar” değil, hafıza kurgusu

“Posta Kutusu 213 – Diyarbakır”, klasik röportaj belgesellerinden bilinçli olarak ayrılıyor. Müzik, ses tasarımı, renk ve kurgu, parçalı bir hafıza diliyle inşa ediliyor.

“İnsanları sıraya dizip konuşturursanız kimse izlemez. Bu bir propaganda değil, bir hafıza işi.”

Yaklaşık 23 ay süren post-prodüksiyon sürecinde, izleyicinin yalnızca dinleyen değil, hisseden bir tanığa dönüşmesi hedeflendi

FİNAL | BİR İDEOLOJİ DEĞİL, ORTAK BİR ACI

Orhan Miroğlu’na göre “Posta Kutusu 213 – Diyarbakır”, tek bir örgütün, grubun ya da siyasi bakışın anlatısı değil.

“Bu film bir örgütün değil; devletin, askerlerin, mahkûmların ve ailelerin ortak acısının hikâyesi. Çünkü yüzleşilmeyen hiçbir acı bu topraklardan eksilmez.”

Miroğlu’nun hafıza yolculuğu, Diyarbakır Cezaevi’nden Meclis raporlarına, kişisel tanıklıktan kamusal yüzleşmeye uzanan uzun ve ağır bir yürüyüş. “Posta Kutusu 213 – Diyarbakır” ise bu yürüyüşün, susturulmuş bir hafızaya bırakılmış güçlü bir notu. Sümeyra Duğan

Whatsapp Görsel 2025 12 16 Saat 15.27.39 779F9Aec