Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma hedefinden giderek uzaklaşmaktadır.2002 yılında tek başına iktidara gelen AKP hükümeti, iktidarda bulunduğu 12 yıl içinde ülkede onarılması çok güç tahribatlar yarattı.Bugün artık hiçbir yurttaş hukuka ve adalete inanmıyor, güvenmiyor.İktidarı boyunca sadece kendi zihniyetini egemen kılan AKP, milli değerlerimiz üzerinde de ciddi tahribatlar yarattı.Yoksulluğu sona erdirecek, halkın refah düzeyini iyileştirebilecek istihdam yaratmaya yönelik politikalar üretmek yerine, kömür ve nohut dağıtmanın sosyal devletin gereği olduğunu benimseyen bir anlayışla ile karşı karşıya bırakıldık.İktidar ile aynı düşünceyi paylaşmayanların, yanlış ve antidemokratik uygulamalara karşı çıkanların bedel ödediği bu süreç tarihin karanlık dönemleri arasındaki yerini de alacaktır.Kuşkusuz ki, gerçekleri halktan saklama gayreti ile iktidarın her uygulamasına gözü kapalı destek veren, yandaşlık ve yalakalık gibi mide bulandırıcı eylemlerde birbirleri ile yarışan, iktidarın gözüne girebilmek, daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek adına iftira ve hakaretlere sığınan gazeteci ve aydınlar da yine bu karanlık dönemin aktörleri olarak unutulmayacak, unutturulmayacaklardır.Bugün artık her şeyi çok daha net görülür ve anlaşılır oldu.Son aylarda ortaya çıkan, tarihin en büyük yolsuzluğu olduğu iddia edilen olayların ardından yaşanan gelişmeler de, giderek daha tehlikeli bir sürece doğru evrilmektedir.“Bugüne kadar ne istediniz de vermedik” denilen yapı ile 12 yıldır yol arkadaşlığı yapan AKP hükümetinin, bu saatten sonra yapacağı savunma ve sızlanmalarının da bir anlamı yoktur.Zaten toplumda karşılık bulmadığı gibi, sokaktaki yurttaşı da ikna etmiyor.Yolsuzlukları aklama ve örtbas etme yolunda atılan adımlar da, kamuoyu vicdanını derinden yaraladı.Yüzlerce insanımızın düzmece deliller ve sahte belgelerle kurulan kumpas neticesinde yıllardır ceza evindeler, aileleri ise perişan...Onların suçlarının ne olduğunu bilmeden yıllardır cezaevlerinde yattıkları bir dönemde, havada uçuşan milyon dolarları küçümseyenlerin, para sayma makinesi ve para kasalarına sarılıp uyuyan bakan çocuklarının, evinde bulunan milyon dolarların hesabını veremeyenlerin 2 ayda salıverilmelerinin izahı olamaz.2014 yılının başında olduğumuz şu günler de en kaba tabirle ülkenin çivisi yerinden çıktı.Türkiye Cumhuriyeti temellerinden sarsılarak rayından çıkartıldı, devlet mekanizması işlemez bir hale getirildi.Adına “demokratikleşme” dedikleri her paketle bir parti devletine, polis devletine dönüştürülmek istenen Türkiye, antidemokratik yasal düzenlemelerle de artık bir yol ayrımındadır.Ülkenin yeniden demokratik ve sosyal bir hukuk devletine dönüştürülebilmesi adına, 30 Mart yerel seçimleri çok daha büyük önem kazandı.Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırmak, dış dünyada sarsılan imajını düzeltmek için bu seçim fırsattır. Bu bağlamda en büyük görev ve sorumluluksa, demokrasinin gereği olarak muhalefet partilerinin omuzlarındadır.Parti için sen-ben çekişmelerini bir tarafa bırakıp, öncelikli olarak ülkenin geleceği adına omuz omuza verilmeli, gerekirse 24 saat çalışılmalıdır.Türkiye’yi köşe bucak gezip sadece gerçekler anlatılmalı ve ülkenin nereden nereye getirildiği, her geçen gün daha sıkıntılı bir sürece girildiği yönünde halk ikna edilmelidir.31 Mart sabahı sandıklardan çıkacak sonuç, Türkiye’nin geleceğinin yeniden belirlenmesi açısından önemlidir.Ya çok daha karanlık bir sürece doğru yelken açacağız, ya da aydınlık günlerin kapısını ardına kadar aralayacağız…