Utanıyor insan.
İçtiği çaydan, uyuduğu yataktan, aldığı nefesten her şeyden utanıyor bu aralar. 
Siyaset yapılacak günler değil ama mecburuz bir anlamda. Seçim var ve istikbâle dair kararlar alınacak. Evlatlarımız için son çıkış. Karanlıktan kurtulacağımız son ışık bu.
O sebeple son haftalarda yazdıklarımı yayımlamadım. Dedim ya utanıyor insan, konuşmaya, yazmaya bile. Fakat bu satırları yazmalıydım. 
                                  *
Telefonum çaldı,
Arayan bir arkadaşımdı. Sosyal medyada görmüş, mahalle guruplarında; “Resim dersi vermek isteyen bir hanım var, senin atölyeye gelebilir mi?” dedi. “Antakya’da atölyesi yıkılmış “
Aradım.
Telefonun ucunda 22 yaşında bir genç kız vardı. 
Handan…
Buluştuk benim atölyede. 

Duvarlar niye yıkıldı ki?
Keşke dili olsaydı da konuşsaydı. 
Birlikte boyadıkları eşyaları, astıkları tabloları, ilmek ilmek dokudukları atölyelerinin her köşesini, anlatsaydı ya duvarlar. 
Niye yıkıldılar ki?
Çocuklara resim yaptırıyordu Handan, Mehmet de öyle…
Sanat’ı öğreten ve umutları olan Handan ve Mehmet öyle güzel bir dünya kurmuşlardı ki asla silinmeyecek izler bıraktılar. 
Niye yıkıldı ki Antakya?
Vefasızlık eden, ihanet eden, çalan kimdi? 
Kimin suçu olduğunu herkes biliyordu. Bunca hayal, ümit niye yıkıldı ki?
Bu vebal kimin / kimlerin üzerindeki?
Buna sebep olanlar, hesap verebilir mi?

Mehmet atölyesinde ders ücretlerini bile takip etmezdi. İyilik denen şey, kalpten yüze yansır. Yansımış işte boyuna posuna, yüzüne gözüne… 
Yaptığı tabloların satılmadığından şikayet edermiş. 
“Kimse almıyor benim tablolarımı“ dermiş. 
Depremden 11 gün önce, sosyal medya hesaplarında resmettiği tabloyu paylaşmış. Arkadaşları gülmüşler.
“Senin tabloların niye satılmıyor anlaşıldı” demişler. Gösterdi Handan Mehmet’in tablosunun fotoğrafını. Karanlık bir tablo. Derinlerde mavi bir ışık sızıyor , bir dar yoldan insanlar o ışığa yürüyor. Tablonun görünüşü böyle. Mehmet’in yorumu ise; 
“7 saniyelik rüyamın resmi bu. Işığa doğru ,sırat köprüsünden yürüyen insanlar”
11 Gün sonra deprem felaketi oluyor. Mehmet ailesi ile birlikte vefat ediyor. Göçük altında kalıyor. 
 Atölyesi de öyle…
                            *
Ne zaman geldin İstanbul ‘a diye soruyorum Handan ‘a;
“Bilmiyorum ki“ diyor bana…
                            *
Handan çocuklarla resim yapmaya başladı. Bence Mehmet O’nu görüyor. Bir tabloda kendisi ile birlikte herkesin gideceğini gören, kesinlikle sevdiklerini görmeye devam ediyordur. Handan’la gurur duyuyordur. Devam ettiği için. Güçlü olduğu için. Tek hayalinin, Mehmet’in adına Antakya da tekrar atölye açmak olduğu için. Mehmet’in yapmak istediği her şeyi devam ettireceği için. O’ nu hep yaşatacağı için.

Şu bir gerçek ki hayatta her şey gelir geçer. Her şey bir gün tükenir biter. 
Gerçek sevgi hariç…

Deprem felaketinde kaybettiklerimiz ve yakınlarına ithafen, bundan sonra asla karanlıkta kalmayacağız.