Dedelerimiz bu tartışmalarla yaşlandı, babalarımız bu tartışmalarla orta yaşa geldi, biz ise gözümüzü açtığımızda aynı başlıklar önümüze konmuştu. Türkiye’de nesiller değişti ama gündem hiç değişmedi. Sanki bu ülkenin siyasi saati bozuldu; ibreler hep aynı yere takılı kaldı.

1991 yılı… Benim doğduğum yıl. Meclis’te bir yemin ediliyor, ardından Kürtçe bir cümle geliyor ve Türkiye’nin sert iklimi yeniden başlıyor. O günden sonra ülke, adım adım 28 Şubat’a yürütülüyor. Bir tarafta “Kürtçülük” tehdidi, diğer tarafta “irtica” korkusu… Gazetelerin manşetleri, televizyon tartışmaları, kahvehane sohbetleri hep aynı kelimeler etrafında dönüyor.

Aradan geçen 35 yıla bakıyoruz. Takvim 2026’ya dayanmış. Ama gündem ne? Yine Kürt meselesi, yine laiklik kavgaları. Yine kimlikler, yine yasaklar, yine korkular. Sanki bu ülke 90’lardan hiç çıkamadı.

Bu süre zarfında ne olmadı ki? Hükümetler değişti. Koalisyonlar geldi geçti. Askeri ve sivil müdahaleler yaşandı. Muhtıralar verildi, partiler kapatıldı. 2007’de “e-muhtıra” gördük. 2013’te Gezi olaylarını yaşadık. 2016’da darbe girişimiyle gecemiz sabaha karıştı. Ama bütün bu kırılmaların sonunda dönüp dolaşıp geldiğimiz yer yine aynı: Kürt meselesi, laiklik tartışması, “tehdit” dili.

Bu konuların artık kapanması için daha ne olması gerekiyor? Daha kaç neslin bu tartışmalarla ömrünü tüketmesi lazım?

Kapatıp gidelim mi ülkeyi?

Ne istiyorsunuz?

23 yıldır iktidarda olan bir siyasi güç var. Devletin tüm mekanizmalarını elinde tutuyor. Darbe girişiminin engellenmesiyle birlikte gücünü daha da pekiştirmiş durumda. Yasama elinde, yürütme elinde, kolluk kuvvetleri elinde. Halk desteği ilk yıllardaki kadar olmasa da hâlâ ciddi bir tabana sahip. Peki bu mutlak hâkimiyetle neden bu meseleler bitmiyor? Neden hâlâ aynı fay hatları kaşınıyor?

Cevap basit ama acı: Çünkü bu tartışmalar bitmiyor, bitirilmek de istenmiyor. Bu konular siyasetin en konforlu alanı. Ekonomi konuşulmasın diye kimlik konuşuluyor. İşsizlik konuşulmasın diye ideoloji konuşuluyor. Gençlerin umutsuzluğu görülmesin diye eski defterler yeniden açılıyor.

Bugün gençler yurt dışına gitmenin yollarını arıyor. Bir zamanlar “devlet kapısında iş” hayali kuran kuşak, şimdi vize randevusu peşinde. Ama siyasetin gündemi hâlâ 1991’de takılı kalmış durumda.

Ne konular değişiyor,
ne koltuklarda oturanların yüzleri,
ne de mutfaktaki yangın sönüyor.

Biz de dedelerimiz, babalarımız gibi yaşlanacağız büyük ihtimalle. Televizyonu açtığımızda yine aynı tartışmaları izleyeceğiz. Sadece saçlarımız beyazlayacak, cümleler aynı kalacak.

Yazık bu ülkeye.
Yazık bu gençliğe.