Son günlerde iktidar kanadının “erken seçim yok” yönündeki açıklamaları ile sahadaki yoğun hareketliliğin aynı anda yürütülmesi vatandaşta ve siyaset gözlemcilerinde soru işaretleri oluşturdu. Bir günde yüzlerle değil, binlerle ifade edilen programlar, genel başkan yardımcılarından mahalle teşkilatlarına kadar geniş katılımlı etkinlikler bunlar gerçekten sürekli temasın bir parçası mı, yoksa seçim atmosferi oluşturma çabasının işareti mi?

Okur için asıl soru açık: Bu yoğunluk neden, kimin faydasına?

Türkiye siyasetinde son dönemde dikkat çeken çelişki, yetkililerin “erken seçim yok” açıklamalarıyla sahadaki yoğun tempo arasındaki uyumsuzluk olarak öne çıkıyor. Pek çok kent ve ilçede aynı gün, aynı saatte çok sayıdaki toplantı, açılış ve saha programı yürütülürken bu hareketliliğin ne ölçüde rutin siyaset pratiği olduğu tartışma konusu oldu.

AK Parti teşkilatlarının artan saha faaliyetleri, sokakta sık sık teşkilat varlığıyla karşılaşan vatandaşlarda “seçim havası” çağrışımı uyandırıyor. Vatandaşın yaygın serzenişi ise şöyle: Seçim olmayan dönemde temsilcilerine ulaşmak zor; randevu almak güç. Bu algı, siyaset kurumuyla halk arasındaki sürekli iletişim iddiasını zayıflatıyor.

Siyasi aktörler sahadaki yoğunluğu “vatandaşla sürekli temas” gerekçesiyle savunabiliyor. Ancak gündelik hayatta milletvekillerine, belediye yetkililerine veya ilçe yöneticilerine erişimde yaşanan güçlük, teması “seçim dönemine mahsus” kılıyor. Bu algı, temsilin ve hesap verme sorumluluğunun zedelenmesi endişesini getiriyor.

Muhalefetin erken seçim çağrılarıyla bu saha hareketliliğinin eş zamanlılığı da vatandaş nezdinde bir örtüşme hissi yaratıyor. İktidarın erken seçim iddialarını reddetmesi tek başına soruları gidermiyor; kapsamlı saha organizasyonları “seçime hazırlık” izlenimi verebiliyor. Burada hukuki bir iddiadan ziyade şeffaflık talebi öne çıkıyor: Vatandaş, siyasetçilerin neden böyle bir yoğunluk içinde olduğunu bilmek istiyor.

Siyasetin yalnızca seçim zamanları hatırlanan bir ilişkiye indirgenmesi, demokratik süreçlerin niteliğini etkiler. Temsil ve hizmet ilişkisi süreklilik gerektirir; aksi hâlde vatandaşın devlete ve siyaset kurumuna güveni aşınır. Bu bağlamda siyaset kurumlarının, sahaya çıkış gerekçelerini açık ve anlaşılır biçimde kamuoyuna aktarması demokratik sorumluluğun bir parçasıdır.

Sonuç olarak, iktidar kanadı sahada aktifse bunun gerekçesi net bir şekilde açıklanmalı: Bu faaliyetler gerçekten günlük hizmet ve iletişim amaçlıysa nasıl bir takvim ve hedefle yapıldığı şeffaf olmalı; eğer seçim hazırlığı ise halkın bilgilenme hakkı gözetilerek süreç şeffaflaştırılmalıdır. Vatandaş, yalnızca seçim dönemlerinde değil her zaman temsilcisine ulaşabilmeyi ve sorunlarının takip edildiğini görmek istiyor.

Bir vatandaş olarak talebim basit ve net: Siyaset, sandık günü hatırlanmak için değil; her gün halkın kapısını çalmak için var olmalıdır.

Ha bu arada, bir gazeteci olarak sahadaki tabloya baktığımda şunu da görüyorum: Erken seçimin ayak sesleri giderek daha güçlü duyuluyor.