Bir lokmanın değeri ne kadar olabilir?

Kimi için birkaç saniyelik bir doyum, kimi için hayatta kalmanın son umudu.

Bugün dünya aynı sofrada oturuyor ama tabaklar eşit değil.

Bir yanda çöpe dökülen ekmekler, diğer yanda bir parça yiyecek bulamadan gözlerini hayata kapatan çocuklar…

Ve biz, bu sessiz çelişkinin ortasında vicdanımızla baş başayız.

Açlık ve Obezite: Aynı Krizin İki Yüzü

Birleşmiş Milletler verilerine göre, her gün yaklaşık 25 bin insan açlık nedeniyle ölüyor.

Bu sayı, her 3 saniyede bir can anlamına geliyor.

Diğer yanda ise 2 milyardan fazla insan obeziteyle, yani “fazla yemekle” savaşıyor.

Dünya hiç bu kadar üretken olmamıştı ama hiç bu kadar adaletsiz de olmamıştı.

Tüketim toplumunun parıltılı rafları dolarken, vicdanlar boşalıyor.

Gıda artık bir ihtiyaç değil, bir “gösteri malzemesi” haline geldi.

Sofralar süsleniyor, tabaklar fotoğraflanıyor ama bir lokmanın ardındaki emek, alın teri, doğa unutuluyor.

Tükenenin yalnızca kaynaklar değil, insanın insana olan duyarlılığı olduğunu görmezden geliyoruz.

Gazze: Açlığın ve Sessizliğin Aynası

Bugün Gazze’de ki açlık, dünyanın yüzüne çarpan en acı gerçeklerden biri olarak tarihe geçti.

Çocuklar yalnızca bombalardan değil, açlıktan, susuzluktan ve umutsuzluktan öldü.

Bir parça ekmeğe ulaşamayan binlerce aile, dünyanın geri kalanının sessizliğinde kayboluyor.

Ambargolar, savaşlar ve çıkar hesapları arasında, bir damla süt bile lüks sayılıyor.

Biz burada sofralarımızda artan yemekleri çöpe atarken,

Gazze’de bir çocuk o tabağı hayal ediyor.

Bir annenin, çocuğuna “yok” demesinin ağırlığını hiçbir vicdan taşıyamaz.

Açlık artık bir coğrafya meselesi değil; insanlık meselesi haline gelmiş durumda.

İsraf: Görünmeyen Savaşın Sessiz Silahı

Her yıl üretilen gıdanın üçte biri çöpe gidiyor.

Yani soframıza gelen her üç yemekten biri hiç yenmeden yok oluyor.

Bu israf, yalnızca yiyeceğin değil; suyun, toprağın, emeğin, umudun da israfı demek.

Bir tabak yemeği çöpe atmak, aslında geleceğimizi çöpe atmaktır.

Biz farkında olmadan dünyayı yavaşça tüketiyoruz.

Çünkü obezite yalnızca bedende değil, tüketim alışkanlıklarında ve bencillikte büyüyor.

Toplumlar tok ama vicdan aç.

Doyuyoruz, ama doymuyoruz.

Bir Lokmayla Başlayan Değişim

Belki dünyayı kurtaramayız, ama bir fark yaratabiliriz.

İhtiyacımız kadar almak, fazlasını paylaşmak, mevsiminde tüketmek…

Bunlar küçük gibi görünen ama büyük anlamlar taşıyan adımlar.

Çünkü bu kriz yalnızca açlığın değil, vicdansızlığın krizi.

Dünya Gıda Günü’nde bir kez daha hatırlayalım: Bir lokmanın değeri, onunla kimi doyurduğumuzda anlam kazanır.

Eğer bizler sofralarımızda bir kişiye bile yer açabilirsek,

belki insanlık da yeniden doymayı öğrenir.