Bir insanın sağlık durumu bozulmuşsa, hele hele bu kişi hastaneye sevk edilmek zorunda kalacak kadar ciddi bir tabloyla karşı karşıyaysa; orada artık siyaset, hesaplaşma ya da iddialar değil, sadece ve sadece insan onuru konuşmalıdır.
Murat Çalık’ın yeniden hastaneye sevk edilmesinin ardından annesi ve kız kardeşinin yaşadığı acıyı ekranlardan, sosyal medyadan izleyen milyonlarca insanın yüreği burkuldu. Fenalık geçiren bir annenin feryadı, hastane önünde sinir krizi geçiren bir kardeşin çaresizliği neyle açıklanabilir? Ne bir iddianame, ne bir dedikodu, ne de belgelenmemiş suçlamalar bu acının üstünü örtemez.
Elbette herkes hukukun karşısında eşittir. Elbette iddialar araştırılır, yargılama süreçleri işler. Ancak en temel hukuk ilkelerinden biri olan “masumiyet karinesi”, kişinin suçluluğu mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar masum sayılmasını emreder. Bu sadece bir hukuk kuralı değil, aynı zamanda insanlık onurunun, adaletin ve vicdanın olmazsa olmazıdır.
Bugün Murat Çalık’a yönelik yapılan uygulamaların hukuki boyutundan bağımsız olarak sorgulanması gereken bir başka gerçek var: İnsan canına, insan onuruna ne kadar değer veriyoruz?
Adam hasta. Üstelik yalnızca herhangi bir bürokrat değil; şehircilik alanında bilgisi ve birikimiyle tanınan, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığıyla bilinen bir isim. Ülkesine hizmet etmiş, kentlerin planlamasında emeği geçmiş bir şehir plancısı.
Bu insana dair tek bir resmi belgeye dayanmayan ithamlarla kamuoyu oluşturulması, ailesinin hedef haline gelmesi ve sağlığı bu denli kötüye giderken hala gündem yaratma çabaları… Tüm bunlar vicdanları kanatıyor.
Şunu açıkça sormak gerekiyor: Murat Çalık’tan ne istiyorsunuz?
Eğer gerçekten hukuki bir deliliniz, somut bir suçlama varsa, bırakın mahkemeler karar versin. Ama bunu yaparken insanları kamuoyu önünde linç etmeye, sağlık durumlarını hiçe saymaya, annelerini ve kardeşlerini hastane kapısında gözyaşlarına boğmaya kimsenin hakkı yok.
Bu ülkede bir dönemler adalet, en büyük ortak paydamızdı. Fikir ayrılıkları, siyasi görüş farkları olsa da bir yerde insan hayatı devreye girince hepimiz bir olurduk. Ne oldu da bir insan hastaneye kaldırıldığında bile “hak etti” diyebilecek kadar vicdansızlaştık?
Yargı elbette çalışsın. Ama insana saygıyı da, hukukun temel prensiplerini de göz ardı etmeden.
İddialar varsa açıklığa kavuşsun ama bu süreçte ne bir annenin kalbi kırılsın, ne de bir insanın hastalığı bir linç aracına dönüşsün.
Bu ülkenin artık adaleti siyasetten, hukuku hesaplaşmalardan, vicdanı ise ideolojik kamplardan ayırmaya ihtiyacı var.
Yeter ki adalet yerini bulsun, ama kimsenin canı yanmadan…