Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2023 yılında çok önemli siyasi gelişmeleri art arda

yaşayacaktır.

Gelecek yıllarımıza yön verecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2023 yılının Mayıs ayında

yapılacaktır.

1991 yılından itibaren Sovyetlerin dağılması ile birlikte Türkiye, soğuk savaş sonrası siyasi, ekonomik,

sosyal sorunlar ve güvenlik sorunları ile karşı karşıya kalmış ve ciddi savrulmalar yaşamış ve hâlen de

yaşamaktadır.

Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iktidarlar, ABD ve Batı’nın yeni dünya düzeninde

Türkiye’nin ve Türk milletinin dönüştürülmesi ve çözülmesi gereken “hedef ülke” olduğunu fark

edememişler ve gerekli millî ve yapısal tedbirleri zamanında alamamışlardır.

Yaşadığımız siyasi süreci endişe ve üzüntü ile izleyen, seçmen kitlesi her geçen gün artmaktadır.

Önümüzdeki seçimlerde ülke yönetimine talip olan siyasi partilerin yaptıkları ittifaklar, Türk

seçmeninin güvenini ve saygısını kazanacak politikalar üretmekten çok, günlük kısır siyasi çekişmeler

sebebiyle seçmen nezdinde değersizleşmekte ve geleceğimize ait ümitlerimizi zayıflatmaktadır.

Maalesef bu siyasi süreçte oyları henüz tek bir siyasi irade ve tek bir hedefte birleşmemiş olan tek

siyasi görüşün sahibi de “milliyetçiler”dir.

Bu hâlimiz camiamızı derinden üzmekte ve hepimizi düşündürmektedir.

Türk milliyetçilerinin siyasi iradesinin ve hedeflerinin bölünmüşlüğü ve dağınıklığı Türk siyasetinin

gücünün zayıflamasına ve sonuçta ülkemizde siyasetin seviyesinin de iyice düşmesine sebep

olmaktadır.

“Milliyetçi” potansiyele sahip oylar ittifaklara ve ittifak dışı birçok partiye bölünmüş durumdadır.

Üstelik ciddi bir çoğunluk da kararsız bir hâlde beklemektedir.

Elli yıllık bir siyasi tecrübeye ve geçmişe sahip Türk milliyetçilerinin bugün yaşadığı bu “fetrette”

hepimizin sorumluluğu ve vebali bulunmaktadır.

Birliğimizi sağlayacak, “Milliyetçi Hareketin” “meşruiyet” ve “müktesebatına” sahip bir çıkışa bugün

ülkemiz ve milletimiz adına büyük bir ihtiyaç vardır.

Bu çıkışla birlikte çığ gibi büyüyeceğine inandığımız birliğimizin ortaya çıkaracağı gücün, seçimlerin

kaderini belirleyeceğini aklıselim her milliyetçi arkadaşımızın da bildiğine eminiz.

İşte bu hedef ve gerçekler doğrultusunda “milliyetçilerin” Türk siyasetinde hak ettiği yeri alması için

lazım olan azim ve iradeyi göstermemiz gerektiği inancıyla tüm milliyetçi arkadaşlarımıza bir çağrıda

bulunuyoruz.

Bu çağrıyı yapmamızın ve milliyetçilerin birleşerek bir irade ortaya koymalarını istememizin iki temel

sebebi bulunmaktadır.

Birinci sebep; bugün Türk milliyetçilerinin elli yılı aşan siyasi mücadelesinde rakibi ve karşıtı olmuş

her fikir ve ideoloji Cumhurbaşkanlığı seçimi hedefi ile güçlü bir merkeze, siyasi bir irade birliğine

sahiptir.

Fikri bir, idealleri bir, mücadelesi bir olup da siyasi irade ve hedef birliği olmayan, siyasi gücü dağıtılmış ve oyları paylaşılmış tek siyasi hareket, maalesef “Milliyetçi Harekettir.”

Önümüzdeki seçimler, yaşadığımız bu “fetreti” bitirecek ve inanıyoruz ki şahsiyetli bir diriliş ile de

birliğimizi sağlayacak fırsatı bize verecektir.

2023 seçimleri iki sandıklı ve iki turludur.

Bir sandıkta “YASAMA” organını yani TBMM’nin temsilcisi milletvekillerini, diğer sandıkta ise

“YÜRÜTMENİN” başı CUMHURBAŞKANINI seçeceğiz.

Seçim sisteminin önümüze çıkardığı fırsatı değerlendirerek birliğimizi sağlayarak ve gücümüzü ortaya

koyarak CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerinin en ağırlıklı oy potansiyelinin sahibinin “milliyetçiler”

olduğunu ilk turda göstermeliyiz.

İkinci sebep ise; ülkemizin içinde bulunduğu ve gelecekteki muhtemel ekonomik, sosyal sorunlar ve

güvenlik sorunlarının çözümü için mevcut ittifakların, iktidarı ile muhalefeti ile yeterli inandırıcı teklif

ve projelerinin olmaması; ülkemizin yönetimi için sahip oldukları kadrolarının ise fikri ve siyasi

geçmişleri ile “yanılmışlık” ve “aldatılmıştık” dosyalarının bagajlarında çok aşırı yüklü olmasıdır.

2023 seçimleri sonrası ülkemiz yönetiminin milletimizin tam güveneceği, yolsuzluk, makam ve mevki

istismarı asla yapmayacak ve yaptırmayacak olan; ehliyet ve liyakat sahibi , “vatansever” kadrolara

büyük ihtiyacı olacaktır.

İşte bu kadroları da ancak MİLLİYETÇİ bir CUMHURBAŞKANI atayabilir ve kendi mesai arkadaşları

olarak seçebilir.

Son 30 yıl içinde yaşadığımız bu savrulma ve tereddütlerden sonra, “millî hedeften” ve “milliyetçi

kadrolardan” yoksun yönetimlerin ülkemizi getirdiği yer ve karşı karşıya kaldığımız ağır sorunların

başlıklarını ve önemli gördüğümüz tespitlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

EKONOMİK SORUNLARIMIZ!

Ülkemiz ciddi bir dış borç yükü altındadır.

Enflasyon yıkıcı bir hızla çift haneli rakamlara doğru hızla tırmanmıştır.

Halkımız fakirleşmiş, halkımızın alım gücü zayıflamış ve halk temel ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi

zorluklar ile yüz yüzedir.

Türk Lirasının değerinin aşırı düşmesi sonucu, millî servetimiz olan birçok ara malı, ürün ve alınterimiz, emeğimiz çok ucuza dış pazarlarda ihracat adı altında yağmalanmaktadır.

Yüzlerce kalem ihraç ürünümüze karşılık hâlen enerji, ham yağ, teknolojik ara malı ve metalurji

ürünlerinin ithalatı en büyük döviz harcamalarımızın başında gelmektedir.

Ülkemiz ekonomisinde dış ticaret açığımızı kapatacak “öncelikli sektör seçimi ve planlaması”

geçtiğimiz 30 yıl içinde hiçbir iktidarın gündeminde birinci öncelikli konu olarak yer almamıştır.

İnşaat yaparak büyüme sağlanacağı iddiası sadece yandaş şirketlerin büyümesi ile sonuçlanmış, Türk

halkı bırakın ev almayı evin kirasını ödeyemez duruma gelmiştir.

Yolsuzluk, ekonomik kayırmacılık, millî servetimizi yağma iddialarının geniş kitlelerce kabulü,

ekonomik büyümemiz için önemli ve gerekli olan öz güvenimizi ve milletimizin üretme heyecanını

baltalamakta ve frenlemektedir.

500 milyar dolar ihracat hedefi ile çıkılan 2023 yılında hedefin yarısı bile yakalanamamışken, ithalatta

bu rakama hızla yaklaşılmaktadır. Yıllardır bu fark, açıklanamayan devasa kalemler ile umutsuzca

finanse edilmeye çalışılmaktadır.

İktidara yakın çevrelere ve şirketlere yönelik yolsuzluk, haksız zenginleşme, kayırmacılık iddialarının

yüksek sesle gündeme getirilmesine rağmen, hesap sorulamamazlık zırhına sahip olduklarına yönelik

yaygın kanaat ve kabul, vatandaşlarımız arasında devletimize olan güveni ciddi olarak yaralamaktadır.

SOSYAL SORUNLARIMIZ!

Millî birliğimizin ve gücümüzün en önemli unsurlarının başında gelen vatandaşlık tanımımız

tartışmaya açılmış; laik ilkeler ile korunan inanç dünyamız “inanan, inanmayan” tasnifine tabi

tutulmuş ve halkımızın cepheleşmesine sebep olunmuştur.

Camilere siyaset bulaşmış, din görevlileri ve dini makamlar, siyasi iddia ve taraflarını sarık ve

cübbelerinin altında ifade eder hâle gelmişlerdir.

Sığınmacı sayısı hiçbir ülkede kabul edilemeyecek bir şekilde inanılmaz rakamlara ulaşmış ve bu

durum hayatımızda kültürel bir yozlaşma ile birlikte demografik yapının değişmesi tehlikesini

doğurmuştur.

Sadece içten dışarı geçirmez duvarlarla örülen sınırlarımız nedeniyle, sığınmacı sayısı yönetilemez

rakamlara ulaşarak 100 yılda inşa edilen millî kültürümüzü ve demografik yapımızı aşındırmaya

başlamıştır.

“Adalet mülkün temelidir.” deyişinde “mülk” sözü ile devlet kastedilir. Buna karşılık yargıda yaşanan

gelişmeler halkımız tarafından büyük bir korku ile izlenmektedir. Üzülerek görmekteyiz ki; haklının

hukuku yerine güçlünün hukukunun tahakkuk ettiğine olan kanaat, halkımızın devlete olan güvenini

sarsmaktadır.

Adam kayırmacılık, ilkel hemşehricilik, ve partizanca tercihler, eşit vatandaşlardan oluşan millet olma

şuurumuza zarar vermektedir.

Liyakata ve ehliyete önem vermeme, partizanca tercihler ve bunların sonucu ortaya çıkan yolsuzluklar

insanlarımızı Cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar ümitsizliğe sevk etmekte ve siyasete karşı

duyulan güveni sarsmaktadır.

Türk gençliği ümitsizlik ve bezginlik içinde geleceği için ciddi endişeler duymakta ve çareyi yurt dışında

aramaktadır. Eğitimli, kabiliyetli yetişmiş ve ülkemizin kalkınmasında “millî servetimiz” olan genç

nüfusumuz hızla yurt dışına çıkmaktadır. Bu olay sadece ekonomik kazancın ülke dışında fazlalığı ile

izah edilemez. Bu yetişmiş ve kabiliyetli vatan evlatlarının ülkemizi terk etmelerinin önemli bir sebebi

de aynı zamanda ülkemizde yıllardır süren kayırmacı, adaletsiz ve “dini eğitim” almış olanların iktidar

tarafından öncelikli olarak istihdam edilmesi politikalarındaki ısrarlarıdır.

İktdara yandaş çevrelerin hızla haksız zenginleşmesine fırsat veren, eşitlik önceliğini kaybetmiş,

hukuku temel almayan sosyal ve siyasi ortamın varlığı gençliğimizi boğmaktadır.

Halkımız; iktidarca, dinin ve inançların siyaset dili olarak sık ve ısrarlı kullanılması sonucu zihinsel ve

sosyal olarak birbirlerine karşı nefretle bölünmüş durumdadır. Kutsal dinimiz ve inançlarımız

birliğimizin değil ayrışmamızın ve kamplaşmamızın sebebi olmuş, tarihimizdeki çok sancılı ve acı

olayları hatırlattıran, toplumsal barış ve huzurumuzu tehdit eden bir noktaya doğru da hızla

ilerlemektedir.

SİYASİ SORUNLARIMIZ!

Son otuz yılın en büyük siyasi değişikliği CUMHURBAŞKANLIĞI YÖNETİM SİSTEMİ adı ile “BAŞKANLIK”

benzeri bir yönetim sistemine geçmiş olmamızdır.

Büyük eksiklik ve yapısal çarpıklıkları ile yürütülmeye çalışılan bu sistemin en büyük açığı “denetim”

mekanizmalarının yokluğu ve “YÜRÜTME”, “YARGI” ve “ YASAMA” organlarının yapısal bağımsızlığının

olmamasıdır.

Parlamenter sistemin en başarısız ve kötü örneklerini yaşamış olan ülkemiz şimdi de bilinen

“başkanlık”sistemlerinin dışında kraliyet yönetimlerinde bile görülmeyen en ucube ve en kötü

uygulamasının örneğini yaşamaktadır.

Parlamenter sistemin kurum ve kanunlarının üzerine, “Cumhurbaşkanı Yönetim Sistemi” adıyla

kurulan bu yeni sistem eğreti durmakta ve ciddi yapısal değişikliklere ihtiyaç duymaktadır.

Siyasi partiler ve seçim kanunları aynen parlamenter sistemdeki antidemokratik yapısıyla hâlen

varlığını korumaktadır.

Yüzlerce kez değişen İhale Kanunu’na karşılık iktidar ve muhalefet bir araya gelerek ne Partiler

Kanunu’nu ve ne de seçim sistemini değiştirmeyi gündemlerine almamışlardır.

Ülkemizin, ABD-Batı merkezli emperyal hedefli siyasi ve ekonomik planlı bir saldırı ile karşı karşıya

olduğunu görüyoruz.

Bugün yaşadığımız “güvenlik” ve “beka” endişelerimizin de son otuz yıldır yaşadığımız ABD ve

emperyal güçlere eklemlenmiş iş birlikçi, “milliyetçi” şuur ve refleks sahibi olmayan siyasi iktidar

unsurlarının varlığının sebep olduğunu düşünüyoruz.

Maalesef bugün, Türk milletinin önüne “ittifaklar” üzerinden konulan siyasi çözüm tercihlerinde; bir

tarafta yaşadığımız sorunların kaynağı AK Parti’nin liderliğinde “Cumhur İttifakını”; diğer yanda da

muhalefet olarak ABD-Batı çizgisinde olacağının söz ve işaretlerini veren CHP liderliğinde “Millet

İttifakını” görmekteyiz.

Henüz Türk milletinin önünde bugün yaşadığımız sorunların çözümü için “milliyetçi” ve “tam

bağımsızlıktan” yana; ABD ve küresel çetelere karşı şahsiyetli ve cesur direniş gösterecek;

“Yürütmeye” yani “Cumhurbaşkanlığı” seçimine aday, “Cumhuriyete” yürekten bağlı, “millî iradeyi”

temsil eden bir hareket çıkmamıştır.

Aslında milletimizin iktidardan ümidini keserken muhalefete de güvenmeyerek kararsızlar yüzdesini

yükseltmesi de milliyetçi, cumhuriyetin temel ilkelerinden asla taviz vermeyecek ve millî iradeyi hakkı

ile temsil edecek bir çıkışın sabırla beklenmesinin işaretidir.

Milletimiz, siyasal dinci bir yönetimin ülkenin tüm hayati alanlarındaki tahribatından kurtulmaya

çalışırken; milletimizin önüne çare olarak daha yolun başında ABD ve Batı’lı merkezlere, küresel neo

liberal emperyalist odaklara iş birliği mesajları veren bir muhalefet konulmaktadır.

GÜVENLİK SORUNLARIMIZ!

Vatan bütünlüğümüz ayrılıkçı ve bölücü tehditin siyasi ve fiili hedefi olmaya devam ediyor.

Bu bölücü tehdit yıllardır ABD’nin başını çektiği Batı koalisyonu ile stratejik olarak Türkiye’ye karşı iş

birliği içindedir.

Bu tehdit, yakın sınır coğrafyamızda yine ABD’nin desteği ve siyasi kararları ile bağımsız bir “garnizon

devlet” kurma iradesini Türkiye Cumhuriyeti’ne rağmen açıkça ifade etmektedir.

ABD ordusunun deniz, hava ve kara savaş unsurlarının ülke dışındaki en büyük gücü Yunanistan ile Ege ve Akdeniz’e konuşlanmış durumdadır.

ABD soğuk savaş sonrası “BATI SAVUNMA HATTINI” Türkiye üzerinden geri çekerek EGE ve TRAKYA’da yeniden kurmuştur.

1991 sonrası kurulan dünya düzeni, yeniden şekillenirken devletimiz ve milletimiz suni gündemlerle

oyalanmaktadır.

Bu durum karşısında Türk devletinin güvenlik bürokrasisinin ortak aklı ile Türk vatanına yönelik

tehditlerin değerlendirilerek yapılan sınır ötesi her harekat hayati öneme haiz olup kararlılıkla devam

ettirilmelidir. Bu konuda en ufak zaaf ve tereddüt, maliyeti çok ağır sonuçlar doğuracak bir yanlışlığın

ilk adımı olur.

Bu ekonomik, siyasi, sosyal ve güvenlik sorunlarımızın gerçekliği karşısında yaşadığımız ve yaşamamız

muhtemel ciddi problemlerin çözümü için ümit olacak 2023 seçimlerinde önümüze konan seçenekler

maalesef güven vermemekte ve halkımızı karamsarlığa sevk etmektedir.

Milletimiz bölücü terör örgütünün siyasi uzantısının 2023 yılı mayıs yapılacak Cumhurbaşkanlığı

seçimlerinde Türkiye’nin yönetimine paydaş olma hesaplarından ve bu hesapların yapılmasına fırsat

veren, göz kırpan gizli, kirli ve ihanetin gölgesini taşıyan her türlü “ittifak” hesaplarından da oldukça

gergin ve ciddi bir tedirginlik içindedir.

Türkiye’nin 20 yıldır siyasi kaderini iktidar olarak elinde tutan AK Parti saydığımız bu sorunların

sorumluluğunu üstlenmeden, çözüm olarak yine kendi siyasi görüş ve kadrolarını çare olarak önümüze koymaktadır.

Muhalefet ise ülkemizin yukarıda saydığımız sorunlardan bunalmış ve kafası karışık halkımızın önüne

çare olarak tek hedef göstermektedir: AK Parti iktidarından ve Sn.ERDOĞAN’dan kurtulmak!

Sonrası kolay. Hep beraber bir çaresini buluruz mantığı ile aslında mantıksızlığı ile siyaset gündemini

yönetmeye çalışmaktadır.

Hangi kadrolarla, hangi siyasi görüşün önderliğinde, hangi programla? ülkenin sorularının

çözüleceğinin cevabı henüz ortada yoktur.

Siyasi görüşü farklı altı partinin ülkemizin siyasi, sosyal, ekonomik ve güvenlik politikalarında hangi

ortak paydada buluşacakları ve anlaşacakları henüz belli değildir.

Ortak paydadan çok yürütmenin bölüşümü ve paylaşımı hesapları içindedirler.

İktidar ekonomik, siyasi ve demografik olarak ülkeyi hızla çökertirken muhalefet bileşenlerinden

birileri ise her gün daha büyük hezeyanlarla Türk milletini gelecek konusunda bunalıma itmektedir.

20 yıldır ülkemizi siyasal dinci kadrolar kendi görüşleri önceliğinde yönetti.

Muhalefet olarak 6’lı ittifak ise hangi fikri görüşün ve siyasi kadroların önceliğinde ülkemizin

yönetimine taliptir?

Bu husus henüz belli ve netleşmiş değildir.

Dünya görüşleri farklı kadroların ülkenin yönetimini nasıl bölüşeceği ve nasıl bir iş birliği ile ülkeyi

yönetecekleri gündeme hiç gelmemektedir?

Parlamenter sistemde “yürütmeyi” koalisyonlarla paylaşmak kısa süreli de olsa mümkün iken yeni

sistemde, yetkilerin tek elde toplandığı bir yapıda, koalisyon mantığı ile “yürütme” görevi nasıl

yapılabilecektir?

Devasa sorunların çözümüne çare olması gereken 2023 seçimlerini muhalefetin, kazanması hâlinde

usul, esas ve yetki paylaşımı ve de tartışmalarının sonucunda yeni bir kaos ve kördüğümün kaynağı

olması kuvvetle muhtemeldir.

Türk milleti; ekonomik, sosyal sorun ve endişeler ile iç ve dış merkezlerin sebep olduğu “beka”

tehlikesi arasında çaresiz bırakılarak “ittifaklar” tarafından kısır, gayrimillî teslimiyetçi siyasete yeniden ve sürekli mahkûm edilmek istenmektedir.

Türk milliyetçileri, vatanseverler ve Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerini

yeniden ihya etmek isteyen “milliyetçi kadrolar” vatandaşlarımızın önüne üçüncü bir seçeneği

koymanın tarihi sorumluluğu altındadırlar.

2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti'nin yeniden restarasyonunun sağlandığı ve Türk milletinin ümitsizliğinin

ortadan kaldırıldığı bir yıl olmalıdır.

Vatandaşlarımızın devlete ve siyasete güveni yeniden tesis edilmeli ve herkesin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyması sağlanmalıdır.

Yoksulluk kader olmaktan çıkarılmalı,

liyakata ve ehliyete bakılarak objektif kriterlerle devlet bürokrasisi yeniden oluşturulmalıdır.

Hukukun üstünlüğü ve geçerliliği her vatandaş için yaşama geçirilmelidir.

Bahsettiğimiz tüm bu hususlar devleti kuran iradenin sahibi olan Türk milliyetçileri (milliyetsever,

vatansever, ülkücü, Atatürkçü, ulusalcı, yurtsever, Türkçüler ve diğerleri) tarafından yeniden hayata

geçirilmeli ve Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ayarlarına döndürülmelidir.

Bunu başaracak insan potansiyelimiz fazlası ile mevcuttur.. Ufku açık, özgür ve eğitimli genç nüfusumuz en büyük millî servetimizdir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi bütün zorlukları başaracak güç cevherimizde vardır.

Dünyamızın I.Dünya Savaşı’ndan yüz yıl sonra, 21. yüzyılda yeni bir hesaplaşma ve paylaşım kavgasına

girdiği gerçeği hepimizin önünde durmaktadır.

Yüz yıl önce olduğu gibi Türk milletinin bağımsızlık ve vatan kavgasını veren fikre ve kadrolara amasız,

fakatsız zorunlu ihtiyacı vardır.

Bu fikir Türk milliyetçiliğidir ve kadrolarıda görev emrini ATATÜRK’ten alan, “ Birinci Vazife ! “ hedefini

asla unutmayan vatanseverlerdir.

Yapılacak ilk iş, kısa zamanda Türkiye’de milyonun üzerinde bir imza ile Türk milletinin onurlu bir ferdi

olmanın gururunu taşıyan bir insanı Cumhurbaşkanı adayı yapmak ve onu Türk milletinin desteği ile

seçtirip 21.yüzyılda dirilişi başlatmaktır.

Bu hedef doğrultusunda tüm arkadaşlarımıza ve vatansever seçmene bir çağrıda bulunuyoruz.

“MİLLİYETÇİ İTTİFAK” adı altında birleşerek “Türk milliyetçisi” bir başkan adayının çıkması için büyük

bir azim ve irade gösterelim.

Bu seçimlerde Türk’lüğün öksüzlüğüne “Milliyetçi Kadroların” israfına ve devlet yönetiminden şuurlu

olarak uzak tutulmasına son verecek hareketi başlatalım.