Bir Kızılderili reisinin sözü ile başlamak istiyorum;

“Beyaz adam anası olan toprağa, alınıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözü ile bakar. Onun bu ihtirası toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacaktır”

İnsandan başka doğaya zarar veren canlı yoktur. İnsanı asırlardır cezalandıran da tabiattır. Tabiatın dengeleri bozulursa, sonucu yıkıcı bir felaket olur.

Bize cennet olarak vaadedilen yerin tasfiri nasıldır?

Altlarından ırmaklar akan, üzerlerinde meyvelerle dolu çeşitli ağaçlar, serin ve gölge diye anlatılır di mi?

Yaşadığımız dünya bir cennet iken, tahrip edilmiş, yaşanmaz hale getirilmiş, kurak, çorak bir yere neden dönüştürüyoruz?

Yeşilliklerini kaybetmiş, bereketini yitirmiş, suları içilmez, havası solunmaz hale getirip neden cehenneme döndürüyoruz?

İnsanın doymazlığı, sınır tanımamazlığı, kendinden sonraki nesilleri düşünmemezliği, dünyayı giderek yok ediyor!

Dünyanın dengelerini bozmanın cezası, kendini ve sonraki nesilleri cehennemde yaşamaya mahkûm etmektir...

Dinimizde de böyledir; yakıcı sıcak, iğrenç ve zehirli gıdalar, kavruk topraklar, susuzluk tam olarak böyle anlatılır cehennem. Ceza cehennemle verilir, mükafat cennetle.

Burnumuzun dinindeki Kazdağları; koca bir cennet parçası. Dağı taşı, ağacı kuşu . Memleketimin her köşesi cennet gibi. Fakat hırslarına, çıkarlarına düşmüş insanoğlunun umurunda değil...

Bir vatan toprağını üstelik kanla kazanılmış bir vatan toprağını, hiç umursamadan, sormadan sorgulamadan, gayet rahat kulakları tıkalı, gözleri kör bir şekilde yabancı bir şirkete verip cehenneme nasıl çevirebilirizin kararını alıyorlar!

Tıpkı İstanbul ‘un kuzey ormanlarını traşlayıp, akciğerlerimizi söndürüp, dünyanın 5. Havalimanına sahipken, havalimanı yaptıkları gibi!

Tıpkı Bakırköy sahili ,boylu boyunca, hani surlarıda koluna takıp teee Sarayburnu ‘na kadar uzanıyordu ya; bütün ağaçları ve yeşil alanları kesip iki şerit daha yol ilave ettikleri gibi!

Tıpkı 2006 senesinde tarım bakanının Türkiye’ye müjde gibi tepside sunduğu “Tohumculuk kanunu” ile köylünün asırlardır takas yaptığı tohumu ekmesini yasaklayıp, ithal tohumu aldırmaya ve ektirmeye zorladığı gibi!

Bir de tohum yasasını ilk kez biz çıkardık diyerek övünmüşlerdi... İlk kez siz çıkardınız tabii. Cumhuriyet kuruldu kurulalı sizden başka ithal tohum ekmezsen ceza keserim, seni devlet olarakta desteklemem diyen olmamıştı şimdiye kadar.

Tıpkı Mersin Akkuyu’da nükleer santral oluşturma çabaları gibi...

Bir gün sırtımızın orta yerinde gözümüz çıkınca anlıyacağız ne yapmaya çalıştığınızı ama çok geç olacak. Bu yazımı okuyup anımsayan olursa, yazmıştı biri bu gözün sırtımda ne işi olduğunu ama çıkaramadım diyecek!

Tıpkı sıradaki Kazdağları gibi!

Altınınız batsın, içmeye su bulamayacaksınız!

Hani sürekli Allah, peygamber diyorsunuz ya?

Yapmayın Allah aşkına yapmayın!

EVRİM TOK