ÇAĞIN HASTALIĞI

Başlık yanıltıcı olmasın…

Çağın hastalığı sadece tüketim ya da sosyal medya değil…

M-A-N-İ-P-Ü-L-A-S-Y-O-N

Hem de istisnasız her alanda.

Uzun yıllardır meslekte karşılaştığım ve özellikle aile içi ilişkilerde gözlemlediğim psikolojik manipülasyonun hayatın her alanına sirayet ettiğine şahit olmak hem şaşırtıcı hem de üzücü. Çünkü manipülasyon, birçok psikolojik ögeyi barındıran, insanın öz iradesini sakatlayan ve çoğu zaman körleşmesine neden olan bir bilinçaltı çalışma yöntemidir.

Bu teknik neden kullanılır?
İktidarlar tarafından kullanılır; çünkü vatandaşın, toplumun körleşmesi ve sorgulamaması tercih edilir. Böylece topluluklar istenildiği gibi ve istenildiği şekilde yönetilebilir. Ne yaparsanız yapın, sorgulamayan, direnmeyen, neredeyse her karara "olur" diyen, isyan etmeyen bir topluluk oluşur. Bu durumda iktidarlar da istedikleri mecralarda adeta at koştururlar.

Az sonra bu konuya tekrar döneceğim. Ancak bu tekniğin çokça uygulandığı diğer birkaç alana da değinmeden edemeyeceğim.

Özellikle kadın-erkek ilişkilerinde çok yaygın olan bu teknik; kimi zaman uygulayanın bile farkında olmadığı, ancak kişiliğe ve ruh dünyasına yerleşmiş bir davranış modelidir. Bu da, özel ilişkideki karşı tarafı istenildiği şekilde yönetme amacına hizmet eder. Böylelikle eş, sevgili, partner adeta bir maşa gibi kullanılmaya başlanır.

Bu yapılırken genellikle karşı taraf önce onore edilir, yüceltilir, baş üstünde taşınır. Bu bağımlılık yaratan duygu, diğer taraf için vazgeçilmez hâle gelir. Bağımlılık duygusu doğal olarak körlük ve biat yaratır. Ne yazık ki birey, uzun bir süre kendisine, ruhuna ve hayatına verilen zararı göremez. Ayıldığında, uyandığında ise tablo dehşet verici olur. Bu psikolojik manipülasyondan kurtulmak çoğu birey için (ki çoğu kadındır) oldukça zorlu bir süreçtir. Bu süreç, ülkemizin kanayan yarası olan kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin de başlangıç noktasını oluşturur. Kadın “İSTEMİYORUM – HAYIR” dediği için, kendisini mülkü gibi gören adam tarafından ya şiddete uğrar ya da cinayete kurban gider!

Bir diğer alan ise, son yıllarda toplumda yaygınlaşan ve ne yazık ki suistimale açık olan bazı kişisel gelişim yöntemleri, yoga vb. uygulamalardır. Elbette bu alanlar değerlidir ve doğru kullanıldığında insan ruhu ve tekâmül yolculuğu açısından çok faydalıdır. Ancak bireysel temasın ön planda olduğu, "zihinden sıyrılıp kalbe – ruha bağlanmanın" esas alındığı bu yöntemlerde sağlam bir ruh dünyasına sahip değilseniz manipüle edilmeye ve hatta körleşmeye açıksınız. Dünyada birçok örneği olduğu gibi, bir kısım yoga toplulukları veya tarikatvari oluşumlar, bu boşlukları doldurarak insanları adeta robotlaştırıp kullanabilir hale gelmiştir. Ülkemizde de benzer örnekler bulunmaktadır.

Gelelim bugüne ve yarım bıraktığımız paragrafa…
Özellikle siyasi manipülasyon, tüm dünyada sıklıkla başvurulan bir yöntemdir. Çünkü pazarlanan fikir kitlelerce sorgulanmadan kabul edildiğinde, yönetim kolaylaşır. Oysa toplumların gelişmesi, sorgulama kültürü ve aykırı fikirlerin çatışmasıyla mümkün olur. Hâlen ülkemde yaşanan sorun tam da bu değil midir? Toplumun önündeki sorunlar ve hukuksuz uygulamalar, öylesine gerçek dışı bir öyküyle sunuluyor ki ve kitleler o denli sorgulamaktan uzak ki, önlerine konanı tek gerçek olarak kabul ediyorlar. Gelişemiyoruz, değişemiyoruz, evrilemiyoruz… Aynı yerde bile kalmıyor, sürekli geriye sarıyoruz.

Bir bavul dolusu para iddiası servis ediliyor, para olmadığı anlaşılınca bu kez bir jammer hikâyesi devreye giriyor. Devlet mekanizmaları buna dair resmi açıklamalar yapıyor… Ama sonuç? Bu da kocaman bir yalan çıkıyor! Peki, sorgulamayan vatandaşın aklında ne kalıyor?
“Bavulda para var – hırsız!”

Bu, rakibini karalamanın en kolay ve en masrafsız yolu değil midir?

Bunun gibi yüzlerce manipülasyon örneği elbette verilebilir.

Peki biz ne yapacağız?
Hepimizin elinde “akıllı telefon” var; ama aklından pek de faydalanmadığı… Daha çok fotoğraf ve sosyal medya stalkları için kullandığı… Oysa bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken, elimizdeki küçücük ekrandan dünyaya açılabiliyor, hayal edemeyeceğimiz dev kütüphanelerde bile okumalar yapabiliyorken, her geçen gün okumaktan ve kendini geliştirmekten uzaklaşan bir toplum olduk.

Bilgi hayattır!
Öğrenmek ruhu besler, kişiyi ayrıcalıklı kılar. Birilerinin seni istemediğin biçimde yönetmesini engeller. Körleşmeyi ortadan kaldırır.

Son sözümüz ne olsun?
Kendimizi bilelim, eğitelim, okuyalım. Zaaflarımızı, travmalarımızı yaşımız çok ilerlemeden keşfedelim.
Ki daha mutlu bireyler olalım…
Kendimizi yönettirmeyelim, hayatımızın direksiyonunda BİZ olalım.

Saygılar…