Saldırı siyasetinin nöbetçi oyuncuları yine sahnedeydi.
Ak siyasetin kara perdeleri öyle bir bir hışımla açıldı ki...
Bu kez de Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı haşlayıp taşladılar.
Vay efendim, sen misin Anayasa Mahkemesi'nin 52. Kuruluş Yıl
Dönümü'nde hukuk dersi veren?..
Sana mı kaldı, siyasetçi dayatmasının Anayasa'ya uygun olup olmaması?..
Böyle bir yıl dönümü kutlaması hiç olur mu?
İnsanları davet edip, tokat atar gibi konuşmak da neyin nesi?..
Artık sen yeni bir muhalefetsin!..
Artık senin de yerin belli oldu!..
Ak hükumete hukuk dersi verme hakkını nereden bulursun?..
Dediler de dediler, saldırdılar da saldırdılar...
Hem de devlet adamına yakışmayan üslupla...
Hem de en tepedeki hukuk adamına söylenmeyecek sözlerle...
Oysa gerçek şu ki artık BIÇAK KILIÇ'A DAYANDI!..
Bu acınacak gidişatı beş yaşındaki çocuklar bile biliyor.
Ne var ki bu köklü devleti yöneten günümüz devlet adamları bilmezlikten geliyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'in verdiği hukuk dersi, nedense
işlerine gelmiyor.
O dersten paylarına düşeni alacaklarına, dersi veren en Yüce
Hukukçu'ya bile saldırı işi yapıyorlar.
Tüm muhalefete yaptıkları gibi...
Tüm demokratik kurum ve kuruluşları haşlayıp taşladıkları gibi...
İşlerine gelmeyen iç ve dış düşüncelere, bir hazır kılıf bulup medya
çöplüğünde öğüttükleri gibi...
Çok yazık çok!..
Çünkü herkese lazım olan yüce adaleti de kokuttular. En son tuzun
koktuğu gibi...
Artık Sosyal Hukuk Devleti olmaktan oldukça uzaklaşmaktayız bu biline...
Bunun son zilini elbette ki Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'a da
saldırırken çaldılar.
Bu son zilin sesi, demokrasiyi araç olarak kullananların, son
sahnedeki son perdeyi kapatan sesti.
Keşke görmez, keşke duymaz olaydık.
Çünkü adalet adına utandık.
Adaleti en tepede temsil edenler adına utandık.
Ne yani, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç:
Tüm yanlışlara rağmen, hükumetin sırtına yağ mı çekecekti.
''Anayasa'nın şu şu maddelerini ne de güzel ezip geçtiniz...'' Mi deseydi.
''Bana ve arkadaşlarıma ağzınıza gelen iftira ve karalamaları
attınız...'' Helal olsun mu deseydi.
''Vatandaş, içeride ve de dışarıda hukukun üstünlüğünü beklerken, ne
iyi edip hukuku Adalet Bakanı'nın iki dudağı arasına
sıkıştırdınız...'' MI deseydi?
'' İşini yapan, hakim, savcı ve de polisleri sırf kendi rotanız  için
darmadağın ederken...'' Ne güzel yaptınız mı deseydi.
Elbette ki bunları demedi diyemedi.
Çünkü BIÇAK KILÇ'A DAYANMIŞTI...
Yani, kendisinin başında bulunduğu Anayasa Mahkemesi'ne dayanmıştı.
O da yeri gelmişken en doğru olanı, en isabetli olanı söyledi.
Adalet adına...
Devlet ve de millet adına söyledi.
İyi etti söyledi.
Çünkü, artık Ak bıçağın dayandığı her kemik:
Adalet gibi bir adalet...
Devlet gibi bir devlet...
Devlet adamı gibi bir devlet adamı...
Gerçek bir demokrasiyle gerçek bir özgürlük istiyor.
Sırtınızı dönüp saldırmayın artık!..
Kemiğe dayanan o bıçağın sesini,  oldukça ciddiye alın artık!..