İnsan, hayat arkadaşlığının ne demek olduğunu yaşı ilerledikçe daha iyi anlıyor. Aşkın, sevginin, güven ve saygının, bunların yanı sıra vefa duygusunun ne anlama geldiğini köprüyü geçip, karşı tarafa ayak basınca fark ediyor.

Kişi olduğu yerden karşı kıyıları izlerken, kendi bulunduğu tarafın nasıl göründüğünü bilemiyor. Sanıyor ki en güzel yer orası, sanıyor ki en güvenilir yer ayağının bastığı toprak, sanıyor ki hep öyle dimdik, sağlam kalacak. Ve sanıyor ki zaman hiç akmıyor, gençlik ve sağlık bakidir.

Hepsi gelip geçiyor. Her şey eskiyor, yıpranıyor. Bedenler yaşlanıyor, dermansız kalıyor. Bazen tutunacak bir dal, yaslanacak bir omuz arıyor insan. İşte o zaman hayat arkadaşlığı ne demek anlıyor.

Hayat arkadaşı demek; yalnızca birlikte gezmek tozmak, eğlenmek değildir. Hayat arkadaşı demek; iyi günde beraber olup, zor günde sırtını dönmek değildir. Varlığı paylaşıp, yoklukta “başının çaresine bak” demek hiç değildir.

Hayat arkadaşı demek; yeri geldiğinde bir lokma ekmeği, bir yudum suya katık etmektir.

Vefadır, gönül borcudur.

İnsan tek başına elbette ki daha hızlı koşar. Kendi yolunda daha fazla mesafe kateder. Hedefine ulaşır ya da ulaşamaz. Ama ayakları üzerinde durur, yorulsa da, dermanı kalmasa da varmak istediği noktaya birgün mutlaka ulaşır.

Bu da tabii ki insanı mutlu eder. Özgüven sağlar, zorluklara dayanma gücünü artırır

Ama bir şeyi tek başına yapmanın verdiği haz kadar, birlikte yapmanın keyfini yaşamak da güzeldir. Bunu da ancak vermesini bilenler, vererek mutlu olanlar bilir. Hedefine ulaştığında yanında kimse yoksa eğer, dağın zirvesine bile çıksan yalnızlığın en karanlık noktasındasın demektir.

İşte hayat arkadaşlığı budur. Düzlüklerde omuz omuza yürümek, tepelere el ele tırmanmaktır. Zirveye çıkamasan bile dağın eteklerinde sırt sırta dinlenmektir. Birlikte yiyip, içmek, birlikte çalışıp, birlikte eğlenmektir.

Bu hayatta kimin önde gidip, kimin geride kalacağı belli olmaz. Kimin ömrünün, kimden daha uzun ya da kısa olduğunu yalnızca Allah bilir. Eş, dost, çoluk çocuk, akraba, arkadaş, her kim olursa olsun iyi günde, sağlıklı, varlıklı günde hep göz önündedir.

Kimseden bir şey istemediğin, namerde muhtaç olmadığın günlerde dünya tatlısı, iyi birisisindir. El üstünde tutulur, başköşelerde ağırlanırsın. Ama bunun bir de tersi vardır.

İşte hayat arkadaşlığı, ters günlerin dostluğudur. Zor günlerin mutluluğu, yokluğun varlığıdır. Olanı da, olmayanı da paylaşmaktır. Güzel günleri anıp, sımsıkı sarılmak, varlığınla ötekini ısıtmak, elini tutup, yüreğine dokunmaktır.

Vefadır, güvendir, saygıdır, sevgidir. Kahkahaların durduğu yerde, gözyaşlarının karışmasıdır.

Bu nedenledir ki; gezip, eğlenirken, iyi anların paylaşılıp, acının, yokluğun, sıkıntının düşünülmediği günlerde, gerçek hayat arkadaşı bulmak zordur. Ya da şansa kalmıştır.

Hayat arkadaşına sahip olmak, hayata sahip çıkmaktan geçer. Hayat ise bazen bir gün, bazen bir asır sürer. O sürede neler yaşanabileceğini önceden bilmek pek mümkün değilse de, tarihin tekerrürden ibaret olması gibi, yaşamların da benzeştiğini görmekten geçer.

Kişinin, herkesten farklı olduğunu, her şeyi başkalarından daha iyi yapacağını, başına hiçbir kötü olay gelmeyeceğini, yokluk, yoksulluk, yalnızlık yaşamayacağını düşünmesi kadar büyük bir hata olamaz. Sonuç üç aşağı beş yukarı herkes için aynıdır bu dünyada.

Tüm bunları göz önünde bulundurmadan çıkılan yolda her önüne gelene gerçek bir hayat arkadaşıymış gibi yaklaşmak ise; ölçmeden, tartmadan bir şey almaya benzer.

Oysaki gerçek hayat arkadaşına sahip olmak, ancak yolun başından bakıp, sonunu görmekle mümkün olabilir. Bunu yapabilene ne mutlu.

Sevgili hayat arkadaşım başta olmak üzere, tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlar, herkesin gerçek hayat arkadaşıyla mutlu bir yaşam sürmesini dilerim.

(8 Mart 2022-T.D.)