Gerçekten artık hiçbir şeye hevesimiz kalmadı.

Neredeyse her yeni güne ya olağanüstü bir olayla ya da yüreğimizi burkan, içimizi acıtan bir haberle uyanır olduk. Son günlerde yaşananlar ise içimizdeki bu umutsuzluğu daha da derinleştiriyor. Üstelik sadece iş dünyasında, siyasette veya toplumsal yaşamda değil; en yakınımızda, meslektaşlarımız arasında bile kayıplar yaşamaya devam ediyoruz. Bu hafta tanıdığım iki değerli meslektaşımızı kaybettik. İnsan olarak cidden neye nasıl üzüleceğimizi, nasıl tepki vereceğimizi şaşırmış durumdayız.

Nereye baksanız kriz var, kaos var, insanlık değerleri erozyona uğruyor. Tepki vermekten vazgeçemiyoruz ama çoğu zaman sesimiz duyulmuyor, umursanmıyoruz. Hal böyle olunca içimizdeki dayanma gücü giderek azalıyor.

Bu tablo içinde beni en çok sarsan gelişmelerden biri, Beylikdüzü Belediye Başkanı Sayın Mehmet Murat Çalık’ın sağlık durumu oldu. Sanki tutuklu olmasına üzülmemiz yetmiyormuş gibi.. Kendisini uzun yıllardır mesleki çalışmalarım süresince tanıyorum. Vatanına, milletine olan bağlılığı; Atatürk ve ilkelerine olan sarsılmaz inancı, örnek bir kamu yöneticisi olarak hep takdirle izlediğim bir duruştu. Gerek sahada gerekse toplantılarda bir araya geldiğimizde, ülkemizin geleceği, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi üzerine sohbetlerimiz olmuştu. Sağlık durumu beni derinden etkiledi. Böyle değerli isimlerin hayat mücadelesi, bizlere hayatın ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Ancak bu sadece bireysel bir üzüntü değil. Toplum olarak büyük bir moral çöküntüsü içindeyiz. Savaşlar bitmiyor, bölgemizde çatışmalar artıyor. Son olarak sınırlarımızda yaşanan gelişmeler ve iç siyasetteki gerilimler halkın gündemini yoğun şekilde meşgul ediyor. Ekonomideki belirsizlik ve artan hayat pahalılığı, insanların yaşam kalitesini her geçen gün daha da düşürüyor. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının yükselmesi, gençlerin gelecek kaygısını büyütüyor.

İşte böylesi bir ortamda, evliliklerin bile anlamı ve tadı kaçıyor. İnsanlar birbirine güvenmiyor, anlaşamıyor, kırgınlıklar çoğalıyor. Sosyal bağlarımız zayıflıyor. Toplumun her kesiminde ortak bir umutsuzluk havası var.

Bunun yanında, pandemi sonrası toparlanma süreci hâlâ sancılı devam ediyor. Sağlık sistemindeki yorgunluk, eğitimde yaşanan aksaklıklar, işsizlik oranlarındaki artış gibi pek çok problem üst üste binmiş durumda. İnsanlar artık sadece hayatta kalmaya çalışıyor, yaşamdan zevk almaya zamanları kalmamış gibi.

Tüm bu zorluklar karşısında artık yapabileceğimiz tek şey var: Şükretmek. Nefes alabildiğimiz, sevdiklerimizle birlikte olduğumuz için minnet etmek. Çünkü dünya daha önce hiç olmadığı kadar karmaşık ve zor.

Ama umudumuzu kaybetmemek gerek. Çünkü her fırtınadan sonra güneş mutlaka doğar. Bu karanlık günler de geçecek. Bizler birbirimize sıkı sıkıya tutunmalı, dayanışmayı elden bırakmamalıyız.

Yine de şunu söylemeden edemiyorum: Bu kadar yorgunluk, bu kadar belirsizlik, bu kadar “heves kalmaması” içimizi acıtıyor.