Dünyanın en iyi göğüs hastalıkları hastanelerinden biri...Büyüleyici bir manzaraya sahip. Yosun kokusu, çam ağaçları , bol oksijen , kuş sesleri arasında , değil hasta olanlara şifa vermek sağlıklı insanların bile ihtiyacı olan bir yer Heybeliada Sanatoryum'u...

Çamlıca limanının çevresindeki dik yamaçlardan denize bakan çam ormanı ile çevrili , Yeşil Burun bölgesinde bulunan, tarihi bir bina. Cumhuriyet döneminde en korkutucu ve bulaşıcı hastalıklardan biri olan verem ve diğer müzmin hastalıkların tedavisi için uygun iklim koşulları sağlayan bu ada da hastalara hizmet vermiş bir hastahane .Böylece bulaşıcı hastalıkların şehrin merkezinden uzaklaştırılması da sağlanmış. Bir nevi zorunlu karantina yani. Üstelik karantina uygulanan yer cennetten bir köşe gibi. 

O zamanki adı ile “ Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Vekâleti Teşkilatı” olan Sağlık Bakanlığı Türkiye’de kurulması adına ilk Sanatoryum için bu bölgeyi planlamış. Yokluklara  rağmen yapı tamir edilmiş. 1924 yılının ekim ayında ilk hasta kabulüne başlamış.

Bir katı kadınlara ,bir katı erkeklere ayrılan hastanenin başlangıçta sekizer yataklı iki koğuşu varmış. Uzun yıllar  sonra alt Sanatoryum, üst Sanatoryum diye iki ayrı bina haline getirilmiş.  Sanatoryum hastanesinde yatan en ağır hasta bile bir hafta on gün gibi sürelerde taburcu olabiliyormuş... Hastaların geneli uygun iklim şartlarına sebep daha kolay iyileşebiliyormuş. Zaman içinde geliştirilen yapının içine rehabilitasyon merkezi yapılıp aynı yıl hemşire okulu faaliyete geçirilmiş. 

Rehabilitasyon merkezinde ustalar vasıtası ile hastalara ayakkabıcılık, çorapçılık, fotoğrafçılık vb kurslar verilmiş. Sanatoryum’un kuruluşunun 50. Yılında bu kurslara katılan yaklaşık 100 hastanın yarısı meslek ve iş sahibi olmuş...

Haftada bir moral günleri düzenlenip, sinema gösterimleri mini konserlerle hastalara moral sağlanmış.

Heybeliada Sanatoryumu Türkiye’nin ilk göğüs cerrahi merkezi. Tüberküloz da eğitim ve araştırma hastanesi olarak kabul edilen Sanatoryum da bakteriyoloji laboratuvarları, eczaneler, konferans salonları, cerrahi, KBB, , biyokimya, röntgen, patoloji, sitoloji, solunum fonksiyon laboratuvarları , hemşire okulu, rehabilitasyon tesisleri ile tam donanımlı bir göğüs hastalıkları  ve göğüs cerrahisi eğitim araştırma hastanesi olarak uzun yıllar şifa dağıtmış...

1999 depreminde hasar gören hastaneye bakım ve onarım yapılmadığı için bir kısmı boşaltılmış.  Onarım için finansmanı ilaç Enstitüsü işverenler sendikası karşılamaya çalışsa da , yeterli olamamış. Bir süre sonra Ağustos 2005 tarihinde onaylanan kararla hastane tamamen kapatılmış...Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar hastanesine nakledilmiş. Yokluk ve binbir zorlukla kurulan Sanatoryum kapatıldıktan sonra 2009 ‘da yanmış. Yangının sebebi bilinmiyor. Kullanılmayan ,iki bekçiye emanet edilen tarihi binanın çatı katı yanınca , artık iyice gözden çıkarılmış.  Sanatoryum’un diğer binaları sağlam olmasına rağmen bakım ve onarımı yapılamamış. Günler geçtikçe daha fazla zarar gören yapılar artık kullanılamaz hale gelmiş. Oysa yataklı balkonlarında şifa bulunan hastahaneye artık ulaşım uzak , tadilat ve onarım imkânsız gerekçesi ile atıl hale getirilmiş.

Acil kurulan pandemi hastanelerinden bahsetmek istemiyorum. Misal Atatürk Havalimanının yeni binası dururken ,prefabrik , şehrin göbeğinde palas pandıras konulan hastanelerden de bahsetmek istemiyorum. Elzem olandı yapıldı. Bu tamamen ayrı. 

Şifa bulabilmek adına gerekli olan nedir? Türkiye de şu anda bu iklim ve koşullara sahip bir başka hastahane var mı? Varolanı sürdürebilmek mi, bozup bozup yenisini yapmak mı mesele? Eski değil, kadim olana bakmak ve muhafaza etmek mi? Uzman ekip, ilaç ve tıbbî malzeme kadar moral, temiz hava ve sessizlik de gerekli mi?

Bakımsızlıktan çürüyen , sağlıktan bilime ,kültürel ve tarihsel mirasa kadar içinde bize ait çok şeyi barındıran Heybeliada Sanatoryumu’nun korunması yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması zorunludur. Bulunduğu konum itibari ile herhangi bir satış devir ve kiralama işleminin yapılmaması daha fazla tahribata sebep olunmadan kurtarılması için çok da geç değildir...

EVRİM TOK