Bazılarımız aşırı titiz, bazılarımız ise umursamazlıkta sınır tanımıyor. Oysa insan, bulunduğu yeri güzelleştirmeli değil mi? İnsan elinin değdiği yerin daha yaşanılır hâle gelmesini bekleriz. Ama Türkiye’ye baktığımızda gerçek bambaşka… Ne yazık ki insan, dokunduğu her yeri bozuyor. Sanki güzel olanı kesmek, yakmak, yok etmek gibi bir görevimiz var.

Bu yılki Çanakkale gezim sırasında, hikâyesiyle içimi burkan ve yıllar önce hayranlıkla ziyaret ettiğim Hasan Boğuldu – Sütüven Şelalesine yeniden uğradım. Burası sadece doğal güzelliğiyle değil, barındırdığı efsanevi hikâye ile de ruhunuza dokunan bir yer. Yıllar içinde yapılan düzenlemelerle daha güzel bir hâle getirilmişti. Ancak, doğaya verdiğimiz zararı bir kez daha gözlerimle görünce içim acıdı.

Şelalenin içine atılmış plastik şişeler, kıyıda sigara izmaritleri, doğanın ortasında gelişigüzel bırakılmış çöpler… O an şunu düşündüm:
İyi insan olmak sadece diğer insanlara iyi davranmak mıdır? Yoksa doğaya, çevreye, hayvanlara saygı duymayı da kapsar mı?

Doğa, bizim yaşam kaynağımız. Soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yediğimiz besini o sağlıyor. Hayatta kalmamızı mümkün kılan tek şey aslında doğa. Ama biz ona ne yapıyoruz? Çöplerle kirletiyoruz, ormanları yakıyoruz, su kaynaklarını kurutuyoruz. Kısacası, kendi yaşam alanlarımızı kendi ellerimizle yok ediyoruz.

Ve işin en acı yanı, bu sorumsuzluk sadece görüntü kirliliğiyle kalmıyor. Her yıl çıkan orman yangınlarının önemli bir kısmı insan ihmali yüzünden yaşanıyor. Piknikte yakılan mangal ateşi, söndürülmeyen bir sigara izmariti, doğaya bırakılan cam şişeler… Tüm bunlar, milyonlarca canlıyı öldüren, hektarlarca ormanı küle çeviren felaketlere dönüşüyor. Bir izmarit, bir cam parçası, bütün bir doğayı yok edebiliyor.

Bugün doğaya verdiğimiz her zarar, yarın bize daha büyük bir bedel olarak geri dönüyor. Kuraklık, seller, yangınlar… Bunlar doğanın bize kızgınlığından değil, bizim sorumsuzluğumuzun sonucu.

Şunu net olarak söyleyebilirim:
Ben kendini yok eden bir doğa görmedim. Ama insan, kendi yaşam alanını kendi elleriyle yok eden tek varlık.

ÇARPICI BİR GERÇEK

Dünya genelinde her yıl 8 milyon ton plastik atık denizlere karışıyor. Türkiye’de kişi başına düşen çöp miktarı yaklaşık 400 kilogram. Bu sadece bir rakam değil, aslında geleceğimizin fotoğrafı.

ÇEVREYE SAYGI İÇİN NE YAPABİLİRİZ?

  • Öncelikle çöp atmayı marifet sanmaktan vazgeçelim. Doğaya çöp bırakmamak değil mesele, çöpü doğaya atacak kadar duyarsız olmamaktır.
  • Piknik sonrası alanı temiz bırakmak bir iyilik değil, insan olmanın gereğidir. Bu kadar basit.
  • Sigara izmaritlerini yeşil alanlara atmak… Tebrikler! Doğaya en ucuz yoldan ihanet etmiş oluyorsunuz. Bununla övünmek ister misiniz?
  • Çocuklarımıza çevre bilinci öğretelim. Ama önce biz öğrenelim ki onlar da bizden utanmasın. Onlar doğaya nasıl davranmaları gerektiğini bizden öğrenecek. Eğer biz kötü birer örnek olursak, yarın doğaya verecekleri zararın sorumlusu biziz.

Doğa bizim evimiz. Ona ihanet edersek, o da intikamını alır. Ve bu intikam; sel, yangın, kuraklık, kıtlık olarak suratımıza çarpar.

Unutmayalım: Doğaya ihanet eden, aslında kendi geleceğini çöpe atıyor. Tıpkı yere attığı o pet şişe gibi.

Bugün attığınız bir çöp, yarın içtiğiniz suyu kirletecek. Şimdi kendimize şu soruyu soralım:
İnsanın olduğu her yer gerçekten güzelleşiyor mu, yoksa yok mu oluyor?

Bir adım at! Çöplerini doğaya bırakma, farkındalık yarat. Doğa sana değil, sen doğaya muhtaçsın.