Değerli okurlarım,
Tarih, bize yalnızca yaşanmış olayları değil, ders alınacak hikâyeleri de bırakır. Bunlardan en çok hatırlananlardan biri de Hz. Ömer’in kılıcıdır. O kılıç, sadece bir savaş aleti değil, hak ve adaletin sembolü olmuştur. Rivayet olunur ki Hz. Ömer, haksızlık karşısında kendisine gelen birine kılıcını göstererek şöyle demişti:
“Bu kılıç, haksızın üzerine iner, haklının yanında durur. Benim elimde bu kılıç zulüm için değil, adalet için vardır. Eğer bir gün ben zulme meylersem, bu kılıç bana karşı kalksın.”
Bu söz, yalnızca bir halifenin değil, adaletin zirvesine çıkmış bir yöneticinin vicdanına kazınmış yemindir. Kılıç, onun elinde bir korku aracı değil, adaletin terazisini dengede tutan bir semboldür. Çünkü gerçek adalet, sadece başkasına değil, önce kendine de doğrultulabilen bir kılıçla mümkündür.
Bugün de insanın eline kılıç gibi bir güç, bir imkân, bir yetki geçtiğinde aynı sorumlulukla hareket etmesi gerekir. Bir el kılıç kaldırıyorsa, doğruluk için kaldırmalıdır. Hak için, adalet için kaldırmalıdır. Hatta Allah için kıldığı namazın hakkı için kaldırmalıdır. Çünkü namaz, sadece şekil değil, adaletin ta kendisidir; kulun hakkını gözetmeyen, haksızlık karşısında susan bir müminin namazı, ruhunu eksik bırakır.
Bir el kılıç kaldırıyorsa, hakkın ve adaletin yanında durmalı. Çünkü Hz. Ömer’in kılıcı bize öğretti ki, zulme sessiz kalmak da zulmün bir parçasıdır.
Saygılarımla.