Çünkü mesele yalnızca geçinmek değil. Mesele yaşamak, insanca yaşamak…
Bağımsız araştırma kuruluşu BİSAM’ın (Birleşik Metal-İş Sendikası Araştırma Merkezi) Mayıs 2025 verilerine göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için yapması gereken aylık harcama yani “açlık sınırı” 22 bin 500 TL’ye yükseldi. Bu da demek oluyor ki, sadece temel gıda harcamaları bile artık 22 bin TL olan asgari ücretin üzerine çıktı. Yoksulluk sınırı ise 65 bin TL’yi bulmuş durumda.
Bu rakamlar, bir ailenin insanca yaşayabilmesi için gereken gelirin neredeyse üç katına işaret ediyor. Bu tablo karşısında şu soruyu sormadan edemiyoruz: Gerçekten kim ilgileniyor bu durumla? Hangi karar alıcının masasında “vatandaşın geçim derdi” öncelikli gündem?
Sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir çöküş yaşanıyor. Temel gıdaya erişim her geçen gün zorlaşıyor. Et yiyemeyen çocukların sessizliği aslında toplumsal vicdanımıza yönelmiş bir çığlık. Her şeyin “normalleştirildiği” bu düzende, çay-simit söylemleri bir geçim planına dönüşmüş durumda. Ama unutanlar var: O simidin de fiyatı arttı, çayın şekeri bile artık bir lüks.
Artan enflasyon, tüketim baskısı ve kredi kartı borçlarıyla boğuşan milyonlarca insan, ay sonunu getirmeye çalışıyor. Bugün, evlilik hayali kurmak bile lüks oldu. Gençler ya hayallerini erteliyor ya da tamamen vazgeçiyor. Ben de bu ülkede çalışan, üreten ama yine de ekonomik zorluklar nedeniyle temel bir hayat kuramayan bir bireyim. Yaşıyor muyum? Evet. Ama yaşamak bu mu? Her sabah işe gidip akşam eve aç dönmek mi yaşamak?
Giderek büyüyen bu ekonomik uçurum, sadece yoksulları değil, orta sınıfı da içine çekiyor. Lüks dediğimiz şey artık araba, yazlık değil; marketten ihtiyaç listesi eksiksiz dönebilmek, çocuklara süt içirebilmek.
Toplumun büyük kısmı sadece fiziksel açlıkla değil, duygusal ve vicdani bir yorgunlukla da mücadele ediyor. En temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanların ruh sağlığı nasıl olsun? Her gün yeni bir zam haberiyle uyanan bu toplum, en sonunda neye tutunacak?
Bu ülkede hala umut var çünkü hâlâ birbirimize bakmayı bilen bir halkız. Ama artık bireysel dayanışma değil, kamusal çözümler zamanı. Geçim sıkıntısı sadece ekonomi meselesi değil; adalet, ahlak ve gelecek meselesidir. Açlık, sadece mutfakta değil; sokakta, okulda, adliyede, hatta oy sandığında da hissediliyor.
Gerçekler bu kadar ortadayken susmak da duymazdan gelmek de lüks. Bugün herkesin sorumluluğu var: Görevde olanların daha çok, ama biz yurttaşların da artık sessiz kalmaması gereken bir zaman dilimindeyiz.
Çünkü mesele yalnızca geçinmek değil. Mesele yaşamak, insanca yaşamak…
Yaşamak bir hak. Ve bu hak, lüks değil.
İnsanca yaşamak, herkesin hakkı.