Bugün güne, en az yakınları kadar üzülerek başladım.

Bir gazeteci olarak olaylara mesafe koymak, duygularımı süzgeçten geçirerek yazmak mesleğimin bir gereği. Ama bazı günler vardır ki, kalemin ucu titrer; çünkü sadece bir haberi değil, insan hikâyelerini yazarsınız. O insanlar ki; yıllardır çalışkanlıklarıyla, halkla kurdukları samimi bağla, görevlerini yerine getirirken gösterdikleri özenle tanıdığımız kişiler… Ve bir sabah, bir iddia, bir operasyon, bir gözaltı haberiyle aniden tüm çerçeve değişir.

Bugün, yıllardır tanıdığım, çalışmalarıyla halka dokunan bazı belediye başkanlarının gözaltına alındığını öğrendim. Bu satırları yazarken içimden geçen birçok şeyi sadece yutkunarak ifade edebiliyorum. Çünkü artık ne yazsak yanlış anlaşılmaktan korkuyoruz ne söylesek ya eksik ya fazla geliyor.

Elbette devletin elinde bilgi, belge vardır. Elbette yargı süreci işleyecek ve her şey ortaya çıkacaktır. Ancak içimden geçmiyor değil: Yolsuzluk iddiaları neden sadece Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarına yöneltiliyor? Gerçekten bu kadar çok mu suça bulaştı bu insanlar? Yoksa bazı iddialar siyasetin gölgesinde mi doğuyor? Bu sorular, yalnızca benim değil, toplumun da zihninde yer eden, yüksek sesle sorulamasa da içten içe sorulan sorular artık.

Yargının bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne inanmak zorundayız. Ama bu inanç, soru sormamıza engel olmamalı. Hangi partiden olursa olsun, herkes için adil ve eşit uygulanan bir hukuk düzeni, yalnızca siyasetin değil, demokrasinin temelidir. Suç varsa cezası verilmeli; yoksa insanlar üzerindeki gölge kaldırılmalıdır.

İçinde yaşadığımız bu dönem, insanların sadece işlerini yaparken bile tedirgin olduğu, bir adım atmadan önce iki kere düşündüğü, sabırla sessizlik arasında sıkışıp kaldığı bir zaman. Sahi, sabretmek gerçekten selamet mi getirir? Yoksa sormak, sorgulamak, konuşmak mı esas kurtuluş yoludur?

Bugün bu sorunun tam ortasındayım. Ne susmak istiyorum ne de yanlış anlaşılmak. Biliyorum ki birçok kişi de benimle benzer duygular içinde. Bu yüzden diyorum ki: gelin birbirimize düşman kesilmeden, daha fazla ötekileştirmeden, hukukun ışığında yürüyelim. Sadece hakikati arayalım. Kimseye peşin hüküm vermeyelim, kimseyi de “masumdur” diye aklamayalım. Ama insan onurunu, emeği, yıllarca verilen hizmetleri de bir kalemde yok saymayalım.

Belki bir gün gerçekten sabrın sonu selamet olur.
Ama bugün, sadece sabretmek değil, adaleti yüksek sesle istemek de bir vatandaşlık görevidir.

Yakından tanıdığım, görevini layıkıyla yapmaya çalışan, halkla kurdukları samimi bağa ve hizmet anlayışına bizzat tanıklık ettiğim iki isim…
Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Sayın Hakan Bahçetepe’ye ve Avcılar Belediye Başkanı Sayın Utku Caner Çaykara’ya sevgilerimle. Bu zor günlerin, gerçeklerin ortaya çıktığı adil bir geleceğe vesile olması umuduyla.

Sümeyra Duğan
Gazeteci / Bu ülkenin vicdanına borçlu bir kalem