16 Nisan 2017 Referandumu…

O gün bizlere bir vaatte bulunulmuştu. Denmişti ki: “Bu sistemle Türkiye şahlanacak. Hızlı karar alınacak, bürokratik hantallık bitecek, hizmet ve yatırımlar katlanacak. Ülkemiz adeta uçacak.”

MHP'nin önerisi ve desteğiyle rafa kaldırılan parlamenter sistemin ardından 9 Temmuz 2018’de resmen tek adam sistemine geçildi ve Başkanlık sistemi yürürlüğe girdi.

Ve şimdi 2025’in ortasındayız. Uçmak bir yana, her geçen yıl biraz daha düşüyoruz.

Maliye Bakanı bir açıklama yaptı: “Enflasyonun ateşi düşmeye başladı, esas rahatlamayı 2026’da göreceğiz.” Bu sözleri duyunca ister istemez kendi kendime sordum: Enflasyonun ateşi kimler için düşüyor? Çünkü bizim ateşimiz hâlâ çok yüksek. Market raflarında, kiralarda ve faturada hala yanıyoruz.

AYNI SENARYO- AYNI HİKAYE

Bakıyorum, tanıdık bir senaryo yeniden devrede. Her yıl yeni bir yıl işaret ediliyor. Her seferinde “seneye çok daha iyi olacak” deniyor. Doğalgazdan benzine, temel gıdadan konuta kadar her alanda sürekli bir umut pompalaması yapılıyor. Ama ileri tarih vererek sadece zaman kazanılıyor.

Hatırlayalım: Başkanlık sistemine geçişin gerekçesi, hızlı ve etkili kararlar alınmasıydı. Peki ne oldu? Kararlar hızlı alındı mı, hizmetler hızlandı mı? Hayır. Aksine ekonomi çöküşe geçti, hukuk sistemi zayıfladı, kurumlar işlevsizleşti.

Bugün Türkiye, yatırım ve huzur anlamında başkanlık sistemine geçtiği dönemin çok daha gerisinde. Enflasyon, işsizlik, yoksulluk, umutsuzluk toplumun her kesimini sarmış… Gençler geleceğini yurtdışında arıyor, nitelikli beyinler fırsat bulur bulmaz ülkeyi terk ediyor.

Bütün bu tabloyu görünce ister istemez soruyoruz:

Şimdi daha mı iyiyiz?

Yoksa gerçekten uçan sadece enflasyon, döviz ve hayat pahalılığı mıydı?

Görünen o ki, başkanlık sistemiyle birlikte uçmadık.

Aksine yere çakıldık.

Ve maalesef hâlâ düşüyoruz.